Bu eser, İbn Haldun’un âbidevî dünya tarihi Kitâbü’l-İber’in Hz. Peygamber’in hayatına ayrılmış bölümünü ihtiva etmektedir. İbn Haldun’un Resûlullah’ın hayatını anlatırken takip ettiği yöntem ve bölümlendirme; İbn İshak, Taberî, Süheylî ve İbn Hazm gibi klâsik siyer müelliflerinin yöntemlerinden son derece farklı, özgün bir yöntemdir.
İbn Haldun’un Sîre’sinin özgünlüğü şuradadır: müellif, İslâm’ın doğduğu coğrafyada hâkim olan toplumsal yapıyı, Arap coğrafyasına hâkim olan kabilelerin tarihini, bu kabilelerin kendi içlerindeki ilişkiler ağını ve birbirlerine karşı konumlarını detaylı olarak izah eder. Ardından İslâm’dan önce Arap coğrafyasındaki sosyal, siyasi ve iktisadi kültürü ortaya koyar, bunun üzerine Hicret’ten sonra Medine’de kurulan medeniyeti tasvire yönelir. Daha sonra ise risâletin başlangıcına geri döner. Eser, Resûlullah’ın vefatından sonra Müslümanların Hz. Ebû Bekir’e tâbi olması ve İslâm’ın Arap coğrafyasında mutlak hâkimiyete ulaşması ile sona erer.
Bu anlamda, İbn Haldun’un siyer üslubu, onun Kitâbü’l-İber’de benimsediği üslup ve kendine özgü tarihyazımının bir numunesi niteliğini taşımaktadır.
Bu eser, İbn Haldun’un âbidevî dünya tarihi Kitâbü’l-İber’in Hz. Peygamber’in hayatına ayrılmış bölümünü ihtiva etmektedir. İbn Haldun’un Resûlullah’ın hayatını anlatırken takip ettiği yöntem ve bölümlendirme; İbn İshak, Taberî, Süheylî ve İbn Hazm gibi klâsik siyer müelliflerinin yöntemlerinden son derece farklı, özgün bir yöntemdir.
İbn Haldun’un Sîre’sinin özgünlüğü şuradadır: müellif, İslâm’ın doğduğu coğrafyada hâkim olan toplumsal yapıyı, Arap coğrafyasına hâkim olan kabilelerin tarihini, bu kabilelerin kendi içlerindeki ilişkiler ağını ve birbirlerine karşı konumlarını detaylı olarak izah eder. Ardından İslâm’dan önce Arap coğrafyasındaki sosyal, siyasi ve iktisadi kültürü ortaya koyar, bunun üzerine Hicret’ten sonra Medine’de kurulan medeniyeti tasvire yönelir. Daha sonra ise risâletin başlangıcına geri döner. Eser, Resûlullah’ın vefatından sonra Müslümanların Hz. Ebû Bekir’e tâbi olması ve İslâm’ın Arap coğrafyasında mutlak hâkimiyete ulaşması ile sona erer.
Bu anlamda, İbn Haldun’un siyer üslubu, onun Kitâbü’l-İber’de benimsediği üslup ve kendine özgü tarihyazımının bir numunesi niteliğini taşımaktadır.