Sosyal hayatın en önemli sorunlarının büyük bir kısmı, kökenleri en başından beri insan psikolojisinin doğasında var olmasına rağmen, son yüz elli yılda ortaya çıkmıştır. Bunlar bize daha önceki bir çağdan intikal etmiş olsalar da son dönemde daha acil olarak kendilerini gösterdiler, daha kesin bir şekle büründüler ve yeni bir önem kazandılar. Yol gösterici zihinlerimizin pek çoğu, varlarını yoklarını bu problemleri çözmeye adadılar. Avrupa’yı sürekli olarak savaş ve bağımsız devletlerin büyük bir kısmını devrimle tehdit eden çözülmemiş ırksal ve dilsel problemlerin çözümü için milliyet ilkesi keşfedildi. Sosyal problemler, ekonomi bakımından dünya barışını milliyet sorunlarından bile daha ciddi bir şekilde tehdit etmektedir ve bu noktada “işçinin emeğinin tamamını alma hakkı” bir araya gelme sloganı haline gelmiştir. En nihayetinde, demokrasinin temel taşı olan kendi kendini yönetme ilkesi, milliyet sorununu için bir çözüm olarak görülmeye başlanmıştır zira milliyet ilkesi, halk hükümeti fikrinin kabulünü gerektirir..
“Seçilmişlerin seçmenler, vekillerin vekâlet verenler, delegelerin delege edenler üzerinde egemenlik kurmasını sağlayan örgütün ta kendisidir. Örgütten bahsetmek, esasen oligarşiden bahsetmektir.”
Siyasi partiler, sendikalar ve kooperatiflerin güç yapılarını analiz eden bu çalışmada Michels, tüm örgütlerin, hatta teoride eşitliğe ve demokrasiye bağlı olan tüm yapıların esasen küçük bir grubun hâkimiyetindeki oligarşiler olduğunu ifade eder. “Oligarşinin tunç kanunu” olarak adlandırdığı bu olgunun, herhangi bir demokratik örgüt içinde kaçınılmaz şekilde geliştiğini açıklar. Michels’in demokrasi ile sosyal örgütlenmelerin uyumsuzluğu üzerine kurduğu bu tezde, bu durum örgütlerin zayıflığından değil, liderliğin, kitlelerin ve siyasi mücadelenin doğasıyla şekillenen sosyal sistemin karmaşıklığından kaynaklanır. Siyasi Partiler aynı zamanda, parti ve sendikaların gelişmişliğiyle orantılı olarak ilkesel hedeflerinin nasıl dönüştüğüne ve bu hedeflerin nasıl kaybedildiğine dair ilk sistematik analizi sunar. Michels’in demokrasinin karşılaştığı çetin engellere ilişkin yüzyılı aşkın bir süre önce ortaya koyduğu iddialar güncelliğini korumakta, parti içi ve sendika içi demokrasi üzerine yapılan araştırmalar eserin temel hipotezlerini sorgulamaya devam etmektedir..
Alman Sosyolog ve iktisatçı Robert Michels'in (Siyasal Partiler üzerine yazılmış İlk eser olma özelliğine sahip ) Bu Eseri literatüre 'Oligarşinin Tunç Yasası' olarak bilinen yasayı kazandırmıştır. 1911 yılında kaleme alınan eser hala güncelliğini korumaktadır ve alanının kült eseridir.
Sosyal hayatın en önemli sorunlarının büyük bir kısmı, kökenleri en başından beri insan psikolojisinin doğasında var olmasına rağmen, son yüz elli yılda ortaya çıkmıştır. Bunlar bize daha önceki bir çağdan intikal etmiş olsalar da son dönemde daha acil olarak kendilerini gösterdiler, daha kesin bir şekle büründüler ve yeni bir önem kazandılar. Yol gösterici zihinlerimizin pek çoğu, varlarını yoklarını bu problemleri çözmeye adadılar. Avrupa’yı sürekli olarak savaş ve bağımsız devletlerin büyük bir kısmını devrimle tehdit eden çözülmemiş ırksal ve dilsel problemlerin çözümü için milliyet ilkesi keşfedildi. Sosyal problemler, ekonomi bakımından dünya barışını milliyet sorunlarından bile daha ciddi bir şekilde tehdit etmektedir ve bu noktada “işçinin emeğinin tamamını alma hakkı” bir araya gelme sloganı haline gelmiştir. En nihayetinde, demokrasinin temel taşı olan kendi kendini yönetme ilkesi, milliyet sorununu için bir çözüm olarak görülmeye başlanmıştır zira milliyet ilkesi, halk hükümeti fikrinin kabulünü gerektirir..
“Seçilmişlerin seçmenler, vekillerin vekâlet verenler, delegelerin delege edenler üzerinde egemenlik kurmasını sağlayan örgütün ta kendisidir. Örgütten bahsetmek, esasen oligarşiden bahsetmektir.”
Siyasi partiler, sendikalar ve kooperatiflerin güç yapılarını analiz eden bu çalışmada Michels, tüm örgütlerin, hatta teoride eşitliğe ve demokrasiye bağlı olan tüm yapıların esasen küçük bir grubun hâkimiyetindeki oligarşiler olduğunu ifade eder. “Oligarşinin tunç kanunu” olarak adlandırdığı bu olgunun, herhangi bir demokratik örgüt içinde kaçınılmaz şekilde geliştiğini açıklar. Michels’in demokrasi ile sosyal örgütlenmelerin uyumsuzluğu üzerine kurduğu bu tezde, bu durum örgütlerin zayıflığından değil, liderliğin, kitlelerin ve siyasi mücadelenin doğasıyla şekillenen sosyal sistemin karmaşıklığından kaynaklanır. Siyasi Partiler aynı zamanda, parti ve sendikaların gelişmişliğiyle orantılı olarak ilkesel hedeflerinin nasıl dönüştüğüne ve bu hedeflerin nasıl kaybedildiğine dair ilk sistematik analizi sunar. Michels’in demokrasinin karşılaştığı çetin engellere ilişkin yüzyılı aşkın bir süre önce ortaya koyduğu iddialar güncelliğini korumakta, parti içi ve sendika içi demokrasi üzerine yapılan araştırmalar eserin temel hipotezlerini sorgulamaya devam etmektedir..
Alman Sosyolog ve iktisatçı Robert Michels'in (Siyasal Partiler üzerine yazılmış İlk eser olma özelliğine sahip ) Bu Eseri literatüre 'Oligarşinin Tunç Yasası' olarak bilinen yasayı kazandırmıştır. 1911 yılında kaleme alınan eser hala güncelliğini korumaktadır ve alanının kült eseridir.