Erkenden yola çıkmıştım, yol ikiye bölünmüştü. Sokaklar bomboştu. Bulutlar dağları örtmüştü, ben boş sokaklarda tek başıma yürüyordum. Rüzgâr her taraftan esiyordu, kaldırımlar donmuştu. Donmuş kaldırımlarda eski bir hayatı arıyordum, sıcak bir çorba içiyordum. Taş duvarlar yıkılmış, dağılmıştı, yüzüm duvara dönük çorba içtim. Terk edilmiş sokaklar soğuktan titriyordu, titreyen sokaklarda çayımı karıştırıp içtim. Hüzünlü bir resim çerçevenin içini kaplamıştı, yorgun bir adamın omuzlarında zaman su gibi geçmişti. Ben de bu zamanın bir parçasıydım, eski bir hayatı arıyordum. Bütün sokaklar susmuştu, bir kedi köşede duruyordu. Ben bu sokaktan ilerleyip yürüdüm, iki köpek yanımdan geçip gitti. Arkasından bir adam karşıma çıktı, yüzü çok hüzünlüydü. Hava bir bıçak kadar keskin ve soğuktu. Güneşe baktım, güneş de çok soğuktu. Üşüyerek sokakları terk ettim.
Erkenden yola çıkmıştım, yol ikiye bölünmüştü. Sokaklar bomboştu. Bulutlar dağları örtmüştü, ben boş sokaklarda tek başıma yürüyordum. Rüzgâr her taraftan esiyordu, kaldırımlar donmuştu. Donmuş kaldırımlarda eski bir hayatı arıyordum, sıcak bir çorba içiyordum. Taş duvarlar yıkılmış, dağılmıştı, yüzüm duvara dönük çorba içtim. Terk edilmiş sokaklar soğuktan titriyordu, titreyen sokaklarda çayımı karıştırıp içtim. Hüzünlü bir resim çerçevenin içini kaplamıştı, yorgun bir adamın omuzlarında zaman su gibi geçmişti. Ben de bu zamanın bir parçasıydım, eski bir hayatı arıyordum. Bütün sokaklar susmuştu, bir kedi köşede duruyordu. Ben bu sokaktan ilerleyip yürüdüm, iki köpek yanımdan geçip gitti. Arkasından bir adam karşıma çıktı, yüzü çok hüzünlüydü. Hava bir bıçak kadar keskin ve soğuktu. Güneşe baktım, güneş de çok soğuktu. Üşüyerek sokakları terk ettim.