İnsan, kâinat manzûmesine ibret nazarı ile baktığında, hayatta en çok alâkadar olması gereken husûsun, "ölüm” gerçeği olduğunu idrâk eder.Nitekim Cenâb-ı Hak şöyle buyurmaktadır: "Yeryüzünde bulunan her şey fânîdir...” (er-Rahmân, 26)
"Her can, ölümü tadacaktır.” (el-Enbiyâ, 35)
Ne tuhaftır ki insan, bir-iki günlük misafir olarak bulunduğu bu dünyâda kendini aldatır. Her gün cenâze sahnelerini seyrettiği hâlde, ölümü kendine uzak görür. Kendisini, kaybetmesi her an muhtemel olan fânî emânetlerin mutlak sâhibi zanneder. Hâlbuki insan, rûhuna ceset giydirilerek bir kapıdan dünyâya dâhil edildiğinde, artık o bir ölüm yolcusu demektir. O yolun hazırlık mekânına girmiştir de bunu hiç hatırına getirmez. Bir gün gelir, ruh cesetten ayrılır. Âhiret kapısı olan kabirde diğer bir büyük yolculuğa uğurlanır...
İnsan, kâinat manzûmesine ibret nazarı ile baktığında, hayatta en çok alâkadar olması gereken husûsun, "ölüm” gerçeği olduğunu idrâk eder.Nitekim Cenâb-ı Hak şöyle buyurmaktadır: "Yeryüzünde bulunan her şey fânîdir...” (er-Rahmân, 26)
"Her can, ölümü tadacaktır.” (el-Enbiyâ, 35)
Ne tuhaftır ki insan, bir-iki günlük misafir olarak bulunduğu bu dünyâda kendini aldatır. Her gün cenâze sahnelerini seyrettiği hâlde, ölümü kendine uzak görür. Kendisini, kaybetmesi her an muhtemel olan fânî emânetlerin mutlak sâhibi zanneder. Hâlbuki insan, rûhuna ceset giydirilerek bir kapıdan dünyâya dâhil edildiğinde, artık o bir ölüm yolcusu demektir. O yolun hazırlık mekânına girmiştir de bunu hiç hatırına getirmez. Bir gün gelir, ruh cesetten ayrılır. Âhiret kapısı olan kabirde diğer bir büyük yolculuğa uğurlanır...