Bu çalışmada Süleyman Sûdî Bey’in 1914 tarihli dokuz kısa romanı günümüz Türkçesine aktarılmıştır. Bu romanlar sırasıyla şunlardır: Şefika, Şefika’nın Nedameti, Damat Beyim, Aşub-ı Dil, Çilingirin Esrarı, Katina, Mihriban (Kumar Felaketlerinden), Sevda Mektupları ve Sevgilimde Bir Gece.
Yazarın bu eserlerinden yola çıkarak, onun Ahmet Mithat Efendi gibi eserlerini okuyucuya bir ders verme, bir mesaj iletme gibi kaygılarla kaleme aldığını söyleyebiliriz. Bu noktada Sûdî Bey’in üzerinde en çok durduğu konu toplumdaki ahlaki bozulmadır. O, bu bozulmanın Batı’dan çevrilen eserlerle düzelemeyeceğini ancak millî hassasiyetlerle kaleme alınan eserler aracılığıyla bu konuda bir şeyler yapılabileceğini savunur.
Romanlarını bu görüş doğrultusunda kaleme alan yazar, ahlaki bozulmanın önüne geçmeyi boynuna borç bildiğini söyler. Topluma yol göstermek için yazılan romanların dili de hâliyle halkın anlayabileceği sadeliğe yakındır. Romanlarda her ne kadar bölüm bölüm ağır Arapça-Farsça tamlamalar görülse de genel itibarıyla romanların dilinin –yazıldıkları dönem de göz önüne alındığında- oldukça sade olduğu görülür.
Romanlarda görülen ortak nokta, romanların bir aşk mevzusu etrafında şekillenmesidir. Öyle ki yazar tarafından romanların merkezine aşk teması alınmış ve okuyucuya verilmek istenen mesaj, bu aşk temasının etrafında verilmiştir. Romanlarda ortak olan bir diğer nokta, romanların tümünün İstanbul’da geçmesidir.
Bu çalışmada Süleyman Sûdî Bey’in 1914 tarihli dokuz kısa romanı günümüz Türkçesine aktarılmıştır. Bu romanlar sırasıyla şunlardır: Şefika, Şefika’nın Nedameti, Damat Beyim, Aşub-ı Dil, Çilingirin Esrarı, Katina, Mihriban (Kumar Felaketlerinden), Sevda Mektupları ve Sevgilimde Bir Gece.
Yazarın bu eserlerinden yola çıkarak, onun Ahmet Mithat Efendi gibi eserlerini okuyucuya bir ders verme, bir mesaj iletme gibi kaygılarla kaleme aldığını söyleyebiliriz. Bu noktada Sûdî Bey’in üzerinde en çok durduğu konu toplumdaki ahlaki bozulmadır. O, bu bozulmanın Batı’dan çevrilen eserlerle düzelemeyeceğini ancak millî hassasiyetlerle kaleme alınan eserler aracılığıyla bu konuda bir şeyler yapılabileceğini savunur.
Romanlarını bu görüş doğrultusunda kaleme alan yazar, ahlaki bozulmanın önüne geçmeyi boynuna borç bildiğini söyler. Topluma yol göstermek için yazılan romanların dili de hâliyle halkın anlayabileceği sadeliğe yakındır. Romanlarda her ne kadar bölüm bölüm ağır Arapça-Farsça tamlamalar görülse de genel itibarıyla romanların dilinin –yazıldıkları dönem de göz önüne alındığında- oldukça sade olduğu görülür.
Romanlarda görülen ortak nokta, romanların bir aşk mevzusu etrafında şekillenmesidir. Öyle ki yazar tarafından romanların merkezine aşk teması alınmış ve okuyucuya verilmek istenen mesaj, bu aşk temasının etrafında verilmiştir. Romanlarda ortak olan bir diğer nokta, romanların tümünün İstanbul’da geçmesidir.