Tacirler Arasındaki Taşınır Mal Satışı Sözleşmesinin Varlığını İspat Etmek için Fatura ve Ticari Defterlerden Yararlanılması
Ticaret yaşamında kullanılan bazı belgeler, Vergi Hukuku açısından olduğu kadar Özel Hukukun Ticaret Hukuku, Borçlar Hukuku alanları ve bu alanlarla ilgili doğacak uyuşmazlıkların ispatındaki rolüyle Medeni Usul Hukuku açısından da önem taşır.
Bu belgelerin başında, çalışmamızın konusunu oluşturan fatura gelir.
Sadece ülkemizde değil diğer ülkelerde de ticaret çarklarının dönüşünde ihtiyaç duyulan bir belge olan fatura, Vergi Usul Kanunu’na göre alım-satım, işletme gelir ve giderlerinin ispatında kullanılan en önemli belgelerdendir.
Vergi Usul Kanunu’nun 232 inci maddesinde bazı vergi mükelleflerine, sattıkları emtia veya yaptıkları işler için fatura verme ve alma yükümlülüğü getirilmiştir.
Vergi Hukuku açısından böyle bir zorunluluk getirilmesindeki amaç ticaret yaşamının akışında vergi doğuran işlemlerin ve buna bağlı olarak bu işlemlerin tarafı olan mükelleflerin ödeyecekleri vergi matrahını tespit etmektir. Vergi Usul Kanunu’ndaki emredici kural gereği düzenlemesi gereken fatura, Ticaret Hukuku’nda tacirler arasında doğan uyuşmazlıklarda tarafların iddialarını Medeni Usul Hukuku’na göre ispat ederken yararlanacakları bir ispat aracı niteliği de taşımaktadır.
Fatura, bu farklı hukuk dalları açısından önem taşımakla birlikte, Ticaret Hukuku açısından sadece tacirler için getirilen bir yükümlülük olup, bu yükümlülük de ancak karşı tarafın talebi olursa gündeme gelmektedir. Oysa Vergi Hukuku açısından karşı tarafın herhangi bir talebi söz konusu olmasa da tacir olsun ya da olmasın bazı vergi mükelleflerinin fatura düzenleme zorunluluğu söz konusudur.
Dolayısıyla konuyu incelemeye başlarken öncelikle Vergi Hukukunda fatura düzenleme yükümlülüğü olan vergi mükelleflerinden hangilerinin Ticaret Hukuku anlamında tacir olarak nitelendirilebileceklerini ortaya koymak gerekmektedir.
Bu amaca ulaşabilmek için bir vergi mükellefinin sattığı malla ilgili olarak ne zaman fatura düzenlemesi gerektiğini, çalışma konumuzla bağlantı kurarak taraflar arasında kurulmuş olan satış sözleşmesinin hangi aşamasında vergi mükellefi tacirin fatura düzenlemesi gerektiğini de tespit etmek önem taşımaktadır. Çalışmanın bütünü için önem taşıyan bu tespitler ilk bölümde yapılmıştır.
Çalışma konumuz faturanın satım sözleşmesinin varlığını ispat açısından oynayacağı rolle ilgili olduğundan; belge olarak faturanın ispat gücü, tacirin düzenlediği faturanın tek başına iddiasını ispata yeterli olup olmadığı, başka destekleyici delillere ihtiyaç duyulursa; bu delillerin neler olabileceği ve bu deliller arasında ticari defterlerden faturadaki bilgileri destekleyecek şekilde nasıl yararlanılabileceği ise ikinci ve üçüncü bölümde incelenmektedir.
Ticaret yaşamında kullanılan bazı belgeler, Vergi Hukuku açısından olduğu kadar Özel Hukukun Ticaret Hukuku, Borçlar Hukuku alanları ve bu alanlarla ilgili doğacak uyuşmazlıkların ispatındaki rolüyle Medeni Usul Hukuku açısından da önem taşır.
Bu belgelerin başında, çalışmamızın konusunu oluşturan fatura gelir.
Sadece ülkemizde değil diğer ülkelerde de ticaret çarklarının dönüşünde ihtiyaç duyulan bir belge olan fatura, Vergi Usul Kanunu’na göre alım-satım, işletme gelir ve giderlerinin ispatında kullanılan en önemli belgelerdendir.
Vergi Usul Kanunu’nun 232 inci maddesinde bazı vergi mükelleflerine, sattıkları emtia veya yaptıkları işler için fatura verme ve alma yükümlülüğü getirilmiştir.
Vergi Hukuku açısından böyle bir zorunluluk getirilmesindeki amaç ticaret yaşamının akışında vergi doğuran işlemlerin ve buna bağlı olarak bu işlemlerin tarafı olan mükelleflerin ödeyecekleri vergi matrahını tespit etmektir. Vergi Usul Kanunu’ndaki emredici kural gereği düzenlemesi gereken fatura, Ticaret Hukuku’nda tacirler arasında doğan uyuşmazlıklarda tarafların iddialarını Medeni Usul Hukuku’na göre ispat ederken yararlanacakları bir ispat aracı niteliği de taşımaktadır.
Fatura, bu farklı hukuk dalları açısından önem taşımakla birlikte, Ticaret Hukuku açısından sadece tacirler için getirilen bir yükümlülük olup, bu yükümlülük de ancak karşı tarafın talebi olursa gündeme gelmektedir. Oysa Vergi Hukuku açısından karşı tarafın herhangi bir talebi söz konusu olmasa da tacir olsun ya da olmasın bazı vergi mükelleflerinin fatura düzenleme zorunluluğu söz konusudur.
Dolayısıyla konuyu incelemeye başlarken öncelikle Vergi Hukukunda fatura düzenleme yükümlülüğü olan vergi mükelleflerinden hangilerinin Ticaret Hukuku anlamında tacir olarak nitelendirilebileceklerini ortaya koymak gerekmektedir.
Bu amaca ulaşabilmek için bir vergi mükellefinin sattığı malla ilgili olarak ne zaman fatura düzenlemesi gerektiğini, çalışma konumuzla bağlantı kurarak taraflar arasında kurulmuş olan satış sözleşmesinin hangi aşamasında vergi mükellefi tacirin fatura düzenlemesi gerektiğini de tespit etmek önem taşımaktadır. Çalışmanın bütünü için önem taşıyan bu tespitler ilk bölümde yapılmıştır.
Çalışma konumuz faturanın satım sözleşmesinin varlığını ispat açısından oynayacağı rolle ilgili olduğundan; belge olarak faturanın ispat gücü, tacirin düzenlediği faturanın tek başına iddiasını ispata yeterli olup olmadığı, başka destekleyici delillere ihtiyaç duyulursa; bu delillerin neler olabileceği ve bu deliller arasında ticari defterlerden faturadaki bilgileri destekleyecek şekilde nasıl yararlanılabileceği ise ikinci ve üçüncü bölümde incelenmektedir.