Fransız edebiyatçı ve filozof Marquis de Sade’ın bu kitabı, Tanrı’yı özgün ve benzersiz bir durumdan yola çıkarak düşünmektir. Ona göre ateizm, şiddetli ve çelişik bir fetihtir; çocukluğumuzun korkunç oyuncaklarının insanlığın yüreğinden ve belleğinden tamamen sökülüp atılmasıdır.
Ne Tanrı ne de din varsa evreni yöneten kimdir? Maddenin sürekli hareketi her şeyi açıklar mı? Bir Tanrı varsa bile, bizim saygı ve sevgimize layık bir varlık mıdır? ‘Doğamız gereği’ ölümsüz olmayı arzulamamız sonsuzluğun bir kanıtı mıdır? Peki bizi ürküten bu karanlık, bu sonsuz yok oluş korkusunu ne yapmalı?
Dönemin karmaşası ve anlam kargaşası içerisinde Marquis de Sade, “Felsefe her şeyi söylemelidir” demektedir; sansüre ve her tür despotizme karşı her şeyi söylemelidir. Bu kitap ile yazar, okuru, hapishane hücresinin yalnızlığından taşan felsefi bir tutarlılık arayışına davet etmektedir.
Fransız edebiyatçı ve filozof Marquis de Sade’ın bu kitabı, Tanrı’yı özgün ve benzersiz bir durumdan yola çıkarak düşünmektir. Ona göre ateizm, şiddetli ve çelişik bir fetihtir; çocukluğumuzun korkunç oyuncaklarının insanlığın yüreğinden ve belleğinden tamamen sökülüp atılmasıdır.
Ne Tanrı ne de din varsa evreni yöneten kimdir? Maddenin sürekli hareketi her şeyi açıklar mı? Bir Tanrı varsa bile, bizim saygı ve sevgimize layık bir varlık mıdır? ‘Doğamız gereği’ ölümsüz olmayı arzulamamız sonsuzluğun bir kanıtı mıdır? Peki bizi ürküten bu karanlık, bu sonsuz yok oluş korkusunu ne yapmalı?
Dönemin karmaşası ve anlam kargaşası içerisinde Marquis de Sade, “Felsefe her şeyi söylemelidir” demektedir; sansüre ve her tür despotizme karşı her şeyi söylemelidir. Bu kitap ile yazar, okuru, hapishane hücresinin yalnızlığından taşan felsefi bir tutarlılık arayışına davet etmektedir.