Bu kitap, modern Batı’nın “özü” olarak teşhis ve tasvir edilebilecek olan tarihselciliğe bir ideoloji olarak yaklaşmakta ve bunun Türkiye’deki algı ve teessür cihetini işaret etmeye çalışmaktadır.
Özü tarihselci olan Batı’ya ittiba etmek ve onların oluşturduğu dünya sisteminin parçası, dolayısı ile bağımlısı olarak varlığı muhafaza ve sürdürmeye çalışmak, son asrın üst ilkesi olmuştur. Batı düşüncesi, kendi kendisine ve hâllerine olduğu gibi, genel olarak Batı dışı toplumlara, özel olarak da Müslümanlara ve onların inancı ve başarılarına, tamamen dönemsel ve zamansal bir anlam ve geçerlilik yüklemiştir.
Modern Batı’yı ve Batı düşüncesini temsil eden tarihselcilik, bu anlamda bir yayılmacılığın da adıdır. Batı dışı toplumların varlık şartlarını büyük ölçüde, kendilerine ait olan ve kendilerini oluşturan ne varsa onları, Batı’da olan lehine tarihselleştirmek ve geride kalmış muamelesine tabi tutmak teşkil etmiştir. Türkiye’de siyaset kadar ekonomi ve akademi de mevcudiyetini böylesi bir ön şarta bağlamış gözükmektedir. Bunun neticesinde çağdaş Türk düşüncesinde baskın hâl ve gidişatı “tarihselci modernizm” olarak isimlendirmek ve bununla yüzleşmek kaçınılmaz olmuştur.
Türkiye’de oluşan tecrübe ve birikimin, bir taraftan İslam dünyasının, ama aynı zamanda da insanlığın bir problemi olarak tarihselcilik ile yüzleşmek ve belki de aşılması açısından bir anlam taşıyabileceğini düşünebilmek, kendimizi büyük insanlık ailesinin bugünü ve geleceğinin bir unsuru olarak kabul etmenin bir gereğidir.
Bu kitap, modern Batı’nın “özü” olarak teşhis ve tasvir edilebilecek olan tarihselciliğe bir ideoloji olarak yaklaşmakta ve bunun Türkiye’deki algı ve teessür cihetini işaret etmeye çalışmaktadır.
Özü tarihselci olan Batı’ya ittiba etmek ve onların oluşturduğu dünya sisteminin parçası, dolayısı ile bağımlısı olarak varlığı muhafaza ve sürdürmeye çalışmak, son asrın üst ilkesi olmuştur. Batı düşüncesi, kendi kendisine ve hâllerine olduğu gibi, genel olarak Batı dışı toplumlara, özel olarak da Müslümanlara ve onların inancı ve başarılarına, tamamen dönemsel ve zamansal bir anlam ve geçerlilik yüklemiştir.
Modern Batı’yı ve Batı düşüncesini temsil eden tarihselcilik, bu anlamda bir yayılmacılığın da adıdır. Batı dışı toplumların varlık şartlarını büyük ölçüde, kendilerine ait olan ve kendilerini oluşturan ne varsa onları, Batı’da olan lehine tarihselleştirmek ve geride kalmış muamelesine tabi tutmak teşkil etmiştir. Türkiye’de siyaset kadar ekonomi ve akademi de mevcudiyetini böylesi bir ön şarta bağlamış gözükmektedir. Bunun neticesinde çağdaş Türk düşüncesinde baskın hâl ve gidişatı “tarihselci modernizm” olarak isimlendirmek ve bununla yüzleşmek kaçınılmaz olmuştur.
Türkiye’de oluşan tecrübe ve birikimin, bir taraftan İslam dünyasının, ama aynı zamanda da insanlığın bir problemi olarak tarihselcilik ile yüzleşmek ve belki de aşılması açısından bir anlam taşıyabileceğini düşünebilmek, kendimizi büyük insanlık ailesinin bugünü ve geleceğinin bir unsuru olarak kabul etmenin bir gereğidir.