“Belki yıllar boyunca yürüdüm ve o yolculukta sürekli kardeşimin o dağı yükseltmesini izledim. İlk başlarda sonsuz bir nefretle, sonra korkuyla ve daha sonra da çaresizlikle seyrettim. Kardeşim dağı yükselttikçe ben sanki ondan fersah fersah uzaklaştım, mesafeler büyüdükçe büyüdü, yol kocaman bir yokuşa dönüştü; o yüceldi, ben onun bulunduğu yerin çok aşağılarında bir yerlerde, giderek dibe doğru giden başka bir boşlukta, o dağdan fırlayan küllerin arasında bata çıka yürür oldum. Çocukken ne olduysa aynısı olmuştu. O mucizeleri izliyor, ben sürekli bekliyordum.”
Ersin Yılmaz’ın ilk romanı Taş Et Ot yer yer ışık alan karanlık bir atmosferde, geçmiş ile bugün arasında mekik dokuyan iki kardeşin hesaplaşmasıyla paralel, bir dağın yükselişi ve yok oluşuna tanıklık ederken Cahit Zarifoğlu imgelerinin izini süreceğiniz sisli bir yolda, kâh kaybolup kâh kendi anlam dünyanızı keşfedeceğiniz bir yürüyüş tecrübesi sunuyor.
“Belki yıllar boyunca yürüdüm ve o yolculukta sürekli kardeşimin o dağı yükseltmesini izledim. İlk başlarda sonsuz bir nefretle, sonra korkuyla ve daha sonra da çaresizlikle seyrettim. Kardeşim dağı yükselttikçe ben sanki ondan fersah fersah uzaklaştım, mesafeler büyüdükçe büyüdü, yol kocaman bir yokuşa dönüştü; o yüceldi, ben onun bulunduğu yerin çok aşağılarında bir yerlerde, giderek dibe doğru giden başka bir boşlukta, o dağdan fırlayan küllerin arasında bata çıka yürür oldum. Çocukken ne olduysa aynısı olmuştu. O mucizeleri izliyor, ben sürekli bekliyordum.”
Ersin Yılmaz’ın ilk romanı Taş Et Ot yer yer ışık alan karanlık bir atmosferde, geçmiş ile bugün arasında mekik dokuyan iki kardeşin hesaplaşmasıyla paralel, bir dağın yükselişi ve yok oluşuna tanıklık ederken Cahit Zarifoğlu imgelerinin izini süreceğiniz sisli bir yolda, kâh kaybolup kâh kendi anlam dünyanızı keşfedeceğiniz bir yürüyüş tecrübesi sunuyor.