18. asırda İstanbul'da yaşayan İbrahim Has, dönemine ve tasavvuf tarihine kaynaklık eden eserler kaleme almış önemli mutasavvıflarımızdan biridir. Has'ın dîvân, menâkıbnâme, tezkire, mektup, silsilename ve şerh türünde yazdığı eserler, muhteva bakımından çok güçlü olduğu kadar, dil itibariyle de 18. yüzyıl Türkçesi'nin güzel örnekleridir.
Elinizdeki kitap, İbrahim Has'ın bazı sûfîlere gönderdiği mektuplardan oluşmaktadır. Derin bir tasavvuf kültürüyle kaleme alınan bu mektûplar, vahdet-i vücûda doğru seyr ü sülûk eden makam sahiplerine yazıldığı için tasavvuf tarihi ve edebiyatıyla uğraşanlara önemli bilgiler vermektedir. Mektuplardaki gerek sûfiyâne kavramların ve gerekse sembolik ifadelerin yorumları manevî bir idrâk olan “ledün” ilminin anlaşılmasında okuyucunun işini kolaylaştıracak mahiyettedir.
“İmdi benim nûr-ı dîdem; bu sana denilen kelâmlar ma'nâdır. Sakın sûret zannetmeyesin. Bunları anlamağa sa'y eyle. Bu ma'nâların ibâreti sensin. Bu bir kaç kelâmı taşra anlamayasın. Senin vücûdun alem-i kübradır. Bunlar insânda mevcûddur. Eğer ki bu deryâyı geçmeyip deryâda kalırsan inâyete erişemezsin.”
18. asırda İstanbul'da yaşayan İbrahim Has, dönemine ve tasavvuf tarihine kaynaklık eden eserler kaleme almış önemli mutasavvıflarımızdan biridir. Has'ın dîvân, menâkıbnâme, tezkire, mektup, silsilename ve şerh türünde yazdığı eserler, muhteva bakımından çok güçlü olduğu kadar, dil itibariyle de 18. yüzyıl Türkçesi'nin güzel örnekleridir.
Elinizdeki kitap, İbrahim Has'ın bazı sûfîlere gönderdiği mektuplardan oluşmaktadır. Derin bir tasavvuf kültürüyle kaleme alınan bu mektûplar, vahdet-i vücûda doğru seyr ü sülûk eden makam sahiplerine yazıldığı için tasavvuf tarihi ve edebiyatıyla uğraşanlara önemli bilgiler vermektedir. Mektuplardaki gerek sûfiyâne kavramların ve gerekse sembolik ifadelerin yorumları manevî bir idrâk olan “ledün” ilminin anlaşılmasında okuyucunun işini kolaylaştıracak mahiyettedir.
“İmdi benim nûr-ı dîdem; bu sana denilen kelâmlar ma'nâdır. Sakın sûret zannetmeyesin. Bunları anlamağa sa'y eyle. Bu ma'nâların ibâreti sensin. Bu bir kaç kelâmı taşra anlamayasın. Senin vücûdun alem-i kübradır. Bunlar insânda mevcûddur. Eğer ki bu deryâyı geçmeyip deryâda kalırsan inâyete erişemezsin.”