Eser Hakkında Tanıtım:
Yüce Allah’ın Aziz Kitabı (Kur’ân-ı Kerîm) apaçık bir kitap şeklinde tanımlanmıştır. Ne ki Kur’ân’daki âyetlerin
hepsi aynı açıklıkta ve net anlaşılabilir nitelikte değildir. Bazıları kolayca anlaşıldığı halde, diğer bazıları üzerinde derin düşünmek gerekir. Ancak bu durumda gerçek manalarına erişmenin imkânı elde edilir. Bu bakımdan onda mevcut olan sanatların, sırların kapsamlı ve derin tetebbu sayesinde çözülmesi gerekir. Tefsir Usulü belki bu işi de halletmeyi üzerine alması en uygun ilimler arasında sayılır. Bu ilim, beşerin iktidar ve yeteneği ölçüsünde ve müfessirlerin Kur'ân’dan nasıl istihraçlar yapacağını ve takip etmeleri gereken yolları gösteren kaideler ve usuller mecmuasıdır.
Tefsir ilminin başladığı ilk devirlerden itibaren, Tefsir Usulü ilminin basit de olsa bazı tabirlerine rastlanılmaktadır. Zamanla tekâmül eden bu ilim dalı, müstakil olarak tedvin edilmiştir. Sonradan gelen âlimler bu konuda önemli eserler kaleme almışlardır. Ancak bunlarda Tefsir Usulü efradını cami ağyarını mani yani dakik biçimde tanımlanmamıştır. Onun için konuları derli toplu olmaktan çok dağınıklık arz ederler. Bunların en ünlüleri Zerkeşî'nin (v.794/1392) “el-Burhân fî Ulûmi’l-Kur’ân “, Suyûtî'nin (v.911/1505) “el-İtkân fî Ulûmi’l-Kur’ân” adını taşıyan eserleridir ve onlar kendi anlayışlarına göre sadece Kur’ân İlimlerini tadat ederler. İlkinde 47 konu ele alınmıştır. Bunlar biraz dakik incelense 35 konuda rahat biçimde verilebilir. İkincisinde bunların iki katına yakın (80+1) konu ele alınmıştır. Bunlar da üzerinde çalışılsa kolaylıkla yarı yarıya indirilerek derli toplu hale getirilebilir. Bunun farkında olan Zurkânî (v.1367/1948) “Menâhilu'l-İrfân fî Ulûmi’l-Kur’ân’da, Suphi es-Sâlih (v.1399/1978) de “Mebâhis fi Ulûmi'l-Kur'ân”da bu konuların sayısını bir hayli azaltmıştır. Tefsir Usulü konusunda özellikle belli çevrelerde ünlenen bir eser de İbn Teymiyye'nin (v.728/1327) “Mukaddime fi Usûli't-Tefsir”i, adlı eseridir. Muhammed Tayyib Okiç'in tefsir usulüne dair Ders Notları ise Türkiye’de Cumhuriyetin İslâm kültürüne yönelik düşmanca uygulamalarından sonra bu konuların ilk olarak ilmi biçimde ele alındığı eserler kapsamında yer alabilir. Gazzali’nin (v.505/1111) tespitlerine göre ilimler ve sanatlar şeref payelerini ya mevzularından veya gayelerinden
Kitap Tanıtım Bülteni
FENOMEN YAYINCILIK KİTAP TANITIM FORMU
www.fenomenyayincilik.com
veyahut da kendilerine duyulan ihtiyaçtan alırlar. Mesela, kuyumculuk, debbağcılıktan daha şereflidir. Çünkü
kuyumculuğun konusu altın ve gümüş gibi kıymetli madenler, debbağcılığın konusu ise büyük ölçüde kokuşmuş derilerdir. Tıp ilmi gaye yönünden çöpçülükten daha şereflidir. Zira birinin gayesi bedenin sıhhati, diğerininki ise sokakların temizliğidir. Aynı şekilde hukuk ilmine duyulan ihtiyaç, tıp ilmine duyulan ihtiyaçtan daha şiddetlidir veya en azından onun kadardır. İnsanoğlunun hiçbir işi ve hareketi yoktur ki hukukun dışında kalsın. Hâlbuki tıbba ancak hasta olanlar ihtiyaç duyarlar. O halde, bu kıstasa göre her faziletin aslı ve her hikmetin membaı Allah Kelâmıdır. Bu fazilet doğal olarak ona hizmet etmeyi gaye edinen tefsire de sirayet eder. Zira onun konusu insanoğlunun dünya ve ahret saadetini gaye edinmektir. Öyle ise tefsir ilmi, sadece tek bir yönden değil, hem mevzu, hem gaye ve hem de ihtiyaç yönünden en yüce şerefe erişmiş bulunuyor.
Günümüzde insanlığın kullandığı bütün ilimler, tefsir ilmi için birer yardımcı konumundadır. Tefsirde usul ise onun zirvesi sayılır. Daha doğrusu tefsir usulü ilmi, bütün ilimlerin yardımına muhtaçtır. İlimler ilerledikçe, insanlığın akli melekesi ve kudreti kemale erdikçe, Kur’ân-ı Kerîmi anlamak daha da kolaylaşmaktadır. Tefsir hakkında şimdiye kadar söylenenler, gelecekte söyleneceklerin yanında - Hz. Peygamber ve Sahabenin sözleri hariç- belki de cüzi bir giriş mesabesinde kalacaktır. Tefsir Usulü dinamik olmalı ve daima kendisini yenilemelidir. Zaten bir usul, bir sistem olmanın gereği de budur. Malumdur ki, her bilimde dört önemli unsur her zaman bulunur. Bunlar bilimin konusu, bilgi birikimi, yöntem (usul), kuram (veya kuramlar birikimi) şeklinde özetlenebilir. Bilim, ne kadar hakikate dayansa ve ne ölçüde gerçekçi olsa da, değişkendir. Hayatta yegâne değişmeyen şey değişmedir. Bu nedenle bilimsellik anlayışı, devamlı değişen bir sürece sahiptir. Onun için bilim anlayışı da devamlı değişen bir özellik arz etmektedir. Bir fikir veya bir tefsir eseri, ne kadar özgün ve mükemmel olursa olsun, tekrarlanma ve herkesçe bilinme gibi unsurlar onu sıradan konumuna düşürür ve zamanla cazibesini (çekiciliğini) kaybeder. Bu nedenle o fikrin veya düşüncenin zamanla farklı bir formda ve yeni bir tarzda ele alınması bir ihtiyaç haline gelir. Bunun yanında bilimlerdeki gelişme ve ilerlemeye yeni buluşlara bağlı olarak, süreç içerisinde bir dönem temel olan bilgi ve malumat da deforme olur ve artık o da yenilenme ihtiyacı duyar. O halde hem psikolojik hem de bilimsel gelişmeler acısından bir fikir veya sistem yani bilgi devamlı yenilenmek zorundadır. Dolayısıyla tefsir ürünlerine vesile olan Tefsir Usulünün de sistem olarak kendisini yenilemesi ve evrensel olan Kur’ân’ın varlığının hikmet boyutunun gerçekleşmesi için devamlı bir dinamizm içinde olması lazım gelir. Yazılı metin donduğundan Ebû Hanife görüşmelerimi yazmayın demiştir. Zira hayat devingendir, sosyal realiteler dinamiktir, akıl ve zihin durmadan işlemekte ve gelişmektedir.
Bu bağlamda yazılı bir metni dinamik hale getirmekte, gelişmesini ve dinamizmmini sağlamakta en büyük görev dersin hocasına düşmektedir. Bu nedenle hoca, Tefsir Tarihi ve Usulü derslerinde asra, devreye ve döneme göre farklı veçhelere bürünen konulardan talebeyi haberdar etmelidir. Böylece talebe eserin yazıldığı döneme çakılıp kalmaz; süreci izleyebilir ve zihnen gelişmelere katılabilir. İlâhiyat ve İslâmî ilimler tedrisatı yapan kurumlar ile Medreselerin programlarına uygun, tartışmalı düşünce ve yaklaşımlardan kaçınarak hazırlanan kısa ve özlü bilgiler vermeye çalıştığımız bu eser, öncelikle Kur’ân ve anlaşılması üzerinde durmakta, konuların hulasasını vermekte ve sonlara doğru da ileri okumalar için bilinmesi gereken ilgili merâci ve masâdire değinmektedir.
Kur’ân-ı Kerîm ve Tarihi, Kur'ân İlimler, Tefsir Tarihi ve Tefsir Kaideleri olmak üzere dört bölüm halinde planladığımız bu eserde, tefsir ilmine yardımcı olacak en mühim hususlar ele alınmış ve onlar incelenirken talebenin bilmesi lâzım gelen bilgiler göz önünde bulundurulmuş, gereksiz teferruat ve ölçülüp tartılmamış kadim/güncel meseleler göz ardı edilmiştir. Yıllardır fakültelerde okuttuğumuz alanla ilgili eserlerin bir hulasası sayılabilecek bu eserin talebemize ve ilgili meraklılarına faydalı olmasını diliyoruz.
Eser Hakkında Tanıtım:
Yüce Allah’ın Aziz Kitabı (Kur’ân-ı Kerîm) apaçık bir kitap şeklinde tanımlanmıştır. Ne ki Kur’ân’daki âyetlerin
hepsi aynı açıklıkta ve net anlaşılabilir nitelikte değildir. Bazıları kolayca anlaşıldığı halde, diğer bazıları üzerinde derin düşünmek gerekir. Ancak bu durumda gerçek manalarına erişmenin imkânı elde edilir. Bu bakımdan onda mevcut olan sanatların, sırların kapsamlı ve derin tetebbu sayesinde çözülmesi gerekir. Tefsir Usulü belki bu işi de halletmeyi üzerine alması en uygun ilimler arasında sayılır. Bu ilim, beşerin iktidar ve yeteneği ölçüsünde ve müfessirlerin Kur'ân’dan nasıl istihraçlar yapacağını ve takip etmeleri gereken yolları gösteren kaideler ve usuller mecmuasıdır.
Tefsir ilminin başladığı ilk devirlerden itibaren, Tefsir Usulü ilminin basit de olsa bazı tabirlerine rastlanılmaktadır. Zamanla tekâmül eden bu ilim dalı, müstakil olarak tedvin edilmiştir. Sonradan gelen âlimler bu konuda önemli eserler kaleme almışlardır. Ancak bunlarda Tefsir Usulü efradını cami ağyarını mani yani dakik biçimde tanımlanmamıştır. Onun için konuları derli toplu olmaktan çok dağınıklık arz ederler. Bunların en ünlüleri Zerkeşî'nin (v.794/1392) “el-Burhân fî Ulûmi’l-Kur’ân “, Suyûtî'nin (v.911/1505) “el-İtkân fî Ulûmi’l-Kur’ân” adını taşıyan eserleridir ve onlar kendi anlayışlarına göre sadece Kur’ân İlimlerini tadat ederler. İlkinde 47 konu ele alınmıştır. Bunlar biraz dakik incelense 35 konuda rahat biçimde verilebilir. İkincisinde bunların iki katına yakın (80+1) konu ele alınmıştır. Bunlar da üzerinde çalışılsa kolaylıkla yarı yarıya indirilerek derli toplu hale getirilebilir. Bunun farkında olan Zurkânî (v.1367/1948) “Menâhilu'l-İrfân fî Ulûmi’l-Kur’ân’da, Suphi es-Sâlih (v.1399/1978) de “Mebâhis fi Ulûmi'l-Kur'ân”da bu konuların sayısını bir hayli azaltmıştır. Tefsir Usulü konusunda özellikle belli çevrelerde ünlenen bir eser de İbn Teymiyye'nin (v.728/1327) “Mukaddime fi Usûli't-Tefsir”i, adlı eseridir. Muhammed Tayyib Okiç'in tefsir usulüne dair Ders Notları ise Türkiye’de Cumhuriyetin İslâm kültürüne yönelik düşmanca uygulamalarından sonra bu konuların ilk olarak ilmi biçimde ele alındığı eserler kapsamında yer alabilir. Gazzali’nin (v.505/1111) tespitlerine göre ilimler ve sanatlar şeref payelerini ya mevzularından veya gayelerinden
Kitap Tanıtım Bülteni
FENOMEN YAYINCILIK KİTAP TANITIM FORMU
www.fenomenyayincilik.com
veyahut da kendilerine duyulan ihtiyaçtan alırlar. Mesela, kuyumculuk, debbağcılıktan daha şereflidir. Çünkü
kuyumculuğun konusu altın ve gümüş gibi kıymetli madenler, debbağcılığın konusu ise büyük ölçüde kokuşmuş derilerdir. Tıp ilmi gaye yönünden çöpçülükten daha şereflidir. Zira birinin gayesi bedenin sıhhati, diğerininki ise sokakların temizliğidir. Aynı şekilde hukuk ilmine duyulan ihtiyaç, tıp ilmine duyulan ihtiyaçtan daha şiddetlidir veya en azından onun kadardır. İnsanoğlunun hiçbir işi ve hareketi yoktur ki hukukun dışında kalsın. Hâlbuki tıbba ancak hasta olanlar ihtiyaç duyarlar. O halde, bu kıstasa göre her faziletin aslı ve her hikmetin membaı Allah Kelâmıdır. Bu fazilet doğal olarak ona hizmet etmeyi gaye edinen tefsire de sirayet eder. Zira onun konusu insanoğlunun dünya ve ahret saadetini gaye edinmektir. Öyle ise tefsir ilmi, sadece tek bir yönden değil, hem mevzu, hem gaye ve hem de ihtiyaç yönünden en yüce şerefe erişmiş bulunuyor.
Günümüzde insanlığın kullandığı bütün ilimler, tefsir ilmi için birer yardımcı konumundadır. Tefsirde usul ise onun zirvesi sayılır. Daha doğrusu tefsir usulü ilmi, bütün ilimlerin yardımına muhtaçtır. İlimler ilerledikçe, insanlığın akli melekesi ve kudreti kemale erdikçe, Kur’ân-ı Kerîmi anlamak daha da kolaylaşmaktadır. Tefsir hakkında şimdiye kadar söylenenler, gelecekte söyleneceklerin yanında - Hz. Peygamber ve Sahabenin sözleri hariç- belki de cüzi bir giriş mesabesinde kalacaktır. Tefsir Usulü dinamik olmalı ve daima kendisini yenilemelidir. Zaten bir usul, bir sistem olmanın gereği de budur. Malumdur ki, her bilimde dört önemli unsur her zaman bulunur. Bunlar bilimin konusu, bilgi birikimi, yöntem (usul), kuram (veya kuramlar birikimi) şeklinde özetlenebilir. Bilim, ne kadar hakikate dayansa ve ne ölçüde gerçekçi olsa da, değişkendir. Hayatta yegâne değişmeyen şey değişmedir. Bu nedenle bilimsellik anlayışı, devamlı değişen bir sürece sahiptir. Onun için bilim anlayışı da devamlı değişen bir özellik arz etmektedir. Bir fikir veya bir tefsir eseri, ne kadar özgün ve mükemmel olursa olsun, tekrarlanma ve herkesçe bilinme gibi unsurlar onu sıradan konumuna düşürür ve zamanla cazibesini (çekiciliğini) kaybeder. Bu nedenle o fikrin veya düşüncenin zamanla farklı bir formda ve yeni bir tarzda ele alınması bir ihtiyaç haline gelir. Bunun yanında bilimlerdeki gelişme ve ilerlemeye yeni buluşlara bağlı olarak, süreç içerisinde bir dönem temel olan bilgi ve malumat da deforme olur ve artık o da yenilenme ihtiyacı duyar. O halde hem psikolojik hem de bilimsel gelişmeler acısından bir fikir veya sistem yani bilgi devamlı yenilenmek zorundadır. Dolayısıyla tefsir ürünlerine vesile olan Tefsir Usulünün de sistem olarak kendisini yenilemesi ve evrensel olan Kur’ân’ın varlığının hikmet boyutunun gerçekleşmesi için devamlı bir dinamizm içinde olması lazım gelir. Yazılı metin donduğundan Ebû Hanife görüşmelerimi yazmayın demiştir. Zira hayat devingendir, sosyal realiteler dinamiktir, akıl ve zihin durmadan işlemekte ve gelişmektedir.
Bu bağlamda yazılı bir metni dinamik hale getirmekte, gelişmesini ve dinamizmmini sağlamakta en büyük görev dersin hocasına düşmektedir. Bu nedenle hoca, Tefsir Tarihi ve Usulü derslerinde asra, devreye ve döneme göre farklı veçhelere bürünen konulardan talebeyi haberdar etmelidir. Böylece talebe eserin yazıldığı döneme çakılıp kalmaz; süreci izleyebilir ve zihnen gelişmelere katılabilir. İlâhiyat ve İslâmî ilimler tedrisatı yapan kurumlar ile Medreselerin programlarına uygun, tartışmalı düşünce ve yaklaşımlardan kaçınarak hazırlanan kısa ve özlü bilgiler vermeye çalıştığımız bu eser, öncelikle Kur’ân ve anlaşılması üzerinde durmakta, konuların hulasasını vermekte ve sonlara doğru da ileri okumalar için bilinmesi gereken ilgili merâci ve masâdire değinmektedir.
Kur’ân-ı Kerîm ve Tarihi, Kur'ân İlimler, Tefsir Tarihi ve Tefsir Kaideleri olmak üzere dört bölüm halinde planladığımız bu eserde, tefsir ilmine yardımcı olacak en mühim hususlar ele alınmış ve onlar incelenirken talebenin bilmesi lâzım gelen bilgiler göz önünde bulundurulmuş, gereksiz teferruat ve ölçülüp tartılmamış kadim/güncel meseleler göz ardı edilmiştir. Yıllardır fakültelerde okuttuğumuz alanla ilgili eserlerin bir hulasası sayılabilecek bu eserin talebemize ve ilgili meraklılarına faydalı olmasını diliyoruz.