Mutlak olan ve kaybedilemeyen/kaybolması imkânsız olan, ancak yine de sözün yetersiz kalmasından ötürü sessiz kalınabilen üç gerçek vardır. İnsanın ruhu ölümsüzdür ve onun geleceği, büyümesinin ve ihtişamının sınırı olmayan bir şeyin geleceğidir. Biz olmasak da içimizdeki yaşam veren ilke, ölümsüzdür ve ebediyen hayırlıdır,
duyulmaz, görülmez ya da kokmaz ama idrak etmeyi arzulayan insan tarafından algılanır. Her insan kendi mutlak kanun koyucusudur, kendisinin zafer veya hüzün dağıtıcısıdır, kendi hayatının hükmüdür, ödülüdür, cezasıdır. Yaşamın kendisi kadar büyük olan bu gerçekler, insanın en mütevazı şuuru kadar yalındır.
Mutlak olan ve kaybedilemeyen/kaybolması imkânsız olan, ancak yine de sözün yetersiz kalmasından ötürü sessiz kalınabilen üç gerçek vardır. İnsanın ruhu ölümsüzdür ve onun geleceği, büyümesinin ve ihtişamının sınırı olmayan bir şeyin geleceğidir. Biz olmasak da içimizdeki yaşam veren ilke, ölümsüzdür ve ebediyen hayırlıdır,
duyulmaz, görülmez ya da kokmaz ama idrak etmeyi arzulayan insan tarafından algılanır. Her insan kendi mutlak kanun koyucusudur, kendisinin zafer veya hüzün dağıtıcısıdır, kendi hayatının hükmüdür, ödülüdür, cezasıdır. Yaşamın kendisi kadar büyük olan bu gerçekler, insanın en mütevazı şuuru kadar yalındır.