Popüler tarih romancılığının önemli isimlerinden Turhan Tan, Asya’nın en çok tartışılan liderlerinden Timur’u ve mücadelesini anlatıyor.Bir emriyle on binlerce esiri kılıçtan geçirten, Hindistan’ı, Anadolu’yu taş üstünde taş, omuz üstünde baş bırakmamaksızın yerle bir eden bu zalim hükümdar, bu romanda hem savaşçı hem idareci kişiliğiyle konu ediliyor. Hindistan Seferi, Sivas’ın yağmalanması ve Ankara Savaşı gibi önemli olaylara bu defa mağdurların değil, Timur’un tarafından bakıyoruz.İlk baskısı, tüm dünyada milliyetçi rüzgârların estiği 1930’ların ortalarında yapılan Timurlenk’in satır aralarında, dönemin resmi tarih tezinin yansımalarını da sıkça görmek mümkün.Herkes susuyordu. Prensler, ihtiyarsız, ellerini hançerlerinin kabzalarına götürmüşlerdi. Koşmak, uzun mesafeleri bir hamlede aşıp kudretli babalarını tahkir eden Osmanoğlu’nu yakalamak, parçalamak için sanki emir bekliyorlardı. Tarhunlar başlarını eğmişlerdi, düşünüyorlardı. Yeni ve pek korkunç bir harbin gürültülerini dinliyorlar gibiydi. Kâtip kendini kaybetmişe benziyordu. Beyazıd’ın mektubunu bilmeye bilmeye buruşturmuştu, avucunun içinde hırpalıyordu.
Popüler tarih romancılığının önemli isimlerinden Turhan Tan, Asya’nın en çok tartışılan liderlerinden Timur’u ve mücadelesini anlatıyor.Bir emriyle on binlerce esiri kılıçtan geçirten, Hindistan’ı, Anadolu’yu taş üstünde taş, omuz üstünde baş bırakmamaksızın yerle bir eden bu zalim hükümdar, bu romanda hem savaşçı hem idareci kişiliğiyle konu ediliyor. Hindistan Seferi, Sivas’ın yağmalanması ve Ankara Savaşı gibi önemli olaylara bu defa mağdurların değil, Timur’un tarafından bakıyoruz.İlk baskısı, tüm dünyada milliyetçi rüzgârların estiği 1930’ların ortalarında yapılan Timurlenk’in satır aralarında, dönemin resmi tarih tezinin yansımalarını da sıkça görmek mümkün.Herkes susuyordu. Prensler, ihtiyarsız, ellerini hançerlerinin kabzalarına götürmüşlerdi. Koşmak, uzun mesafeleri bir hamlede aşıp kudretli babalarını tahkir eden Osmanoğlu’nu yakalamak, parçalamak için sanki emir bekliyorlardı. Tarhunlar başlarını eğmişlerdi, düşünüyorlardı. Yeni ve pek korkunç bir harbin gürültülerini dinliyorlar gibiydi. Kâtip kendini kaybetmişe benziyordu. Beyazıd’ın mektubunu bilmeye bilmeye buruşturmuştu, avucunun içinde hırpalıyordu.