Türkiye tarihi uzun yıllar iki ana eğilimin hakimiyetinde olan perspektiflerden incelendi.
Geleneksel milliyetçi ve muhafazakâr tarihyazımı Türkiye tarihini daha çok bir siyasal tarih
olarak ele aldı ve anlattı. Bu tarihin özneleri genelde siyasal şahsiyetler, yöneticiler ve
toplumun seçkinlerinden oluştu. Anlatılan betimleyici bir siyasal kronolojinin ötesine geçemiyordu.
Bunun yanında tarihe sosyal bilim zaviyesinden yaklaşanlar ise sosyal ve iktisadi gelişmelere ve dönüm noktalarına odaklanan bir analiz yapıyorlardı. Burada da daha çok yapısal faktörler ele alınıyor, anlatı da anlamak, açıklamak, değerlendirmek için yapılan bir tahlil etrafında örülüyordu.
Oysa Türkiye’nin hem siyasal hem de sosyo-ekonomik tarihine ilişkin her iki anlatıda da eksik olan toplumun farklı kesimlerinin bu tarihte oynadıkları roldü. Yapı karşısında iradenin, farklı toplumsal öznelerin sesi duyulmuyordu. Oysa siyasal hayatta olduğu kadar sosyal ve iktisadi alanda da örgütlü ve örgütsüz sosyal hareketler 100 yıllık tarihin farklı uğraklarında, farklı düzeylerde ve farklı biçimlerde çok önemli roller oynamışlardı. Elinizdeki kitap bugüne kadar eksik bırakılan bu etkeni mercek altına alarak sadece bu toplumsal hareketlere odaklanmıyor, aynı zamanda Cumhuriyet tarihini toplumsal hareketler üzerinden ve onların etkilerini göz önüne alarak da aşağıdan bir perspektif ile değerlendiriyor.
Kitaptaki yazılar Cumhuriyet’in 100 yıllık tarihini işçiler, köylüler, çiftçiler, kentliler, işsizler, kadınlar, gençler, öğrenciler, Kürtler, Aleviler gibi farklı sınıfsal, mesleki, etnik, dini, cinsiyet ve yaş gruplarını farklı dönemlerde oluşturdukları toplumsal hareketleri göz önünde bulundurarak ele alıyorlar.
Türkiye tarihi uzun yıllar iki ana eğilimin hakimiyetinde olan perspektiflerden incelendi.
Geleneksel milliyetçi ve muhafazakâr tarihyazımı Türkiye tarihini daha çok bir siyasal tarih
olarak ele aldı ve anlattı. Bu tarihin özneleri genelde siyasal şahsiyetler, yöneticiler ve
toplumun seçkinlerinden oluştu. Anlatılan betimleyici bir siyasal kronolojinin ötesine geçemiyordu.
Bunun yanında tarihe sosyal bilim zaviyesinden yaklaşanlar ise sosyal ve iktisadi gelişmelere ve dönüm noktalarına odaklanan bir analiz yapıyorlardı. Burada da daha çok yapısal faktörler ele alınıyor, anlatı da anlamak, açıklamak, değerlendirmek için yapılan bir tahlil etrafında örülüyordu.
Oysa Türkiye’nin hem siyasal hem de sosyo-ekonomik tarihine ilişkin her iki anlatıda da eksik olan toplumun farklı kesimlerinin bu tarihte oynadıkları roldü. Yapı karşısında iradenin, farklı toplumsal öznelerin sesi duyulmuyordu. Oysa siyasal hayatta olduğu kadar sosyal ve iktisadi alanda da örgütlü ve örgütsüz sosyal hareketler 100 yıllık tarihin farklı uğraklarında, farklı düzeylerde ve farklı biçimlerde çok önemli roller oynamışlardı. Elinizdeki kitap bugüne kadar eksik bırakılan bu etkeni mercek altına alarak sadece bu toplumsal hareketlere odaklanmıyor, aynı zamanda Cumhuriyet tarihini toplumsal hareketler üzerinden ve onların etkilerini göz önüne alarak da aşağıdan bir perspektif ile değerlendiriyor.
Kitaptaki yazılar Cumhuriyet’in 100 yıllık tarihini işçiler, köylüler, çiftçiler, kentliler, işsizler, kadınlar, gençler, öğrenciler, Kürtler, Aleviler gibi farklı sınıfsal, mesleki, etnik, dini, cinsiyet ve yaş gruplarını farklı dönemlerde oluşturdukları toplumsal hareketleri göz önünde bulundurarak ele alıyorlar.