Toroslarda Bir Düş Gördüm isimli roman; Toroslarda başlayıp, Çukurova'dan sonra Anadolu'nun bozkırlarından İstanbul'a kadar uzanan gerçek yaşantılardan kesitler içermektedir.
Bir dönem Toroslarda yoksulluk içinde yaşam mücadelesi veren, var olmaya çalışan insanların geçmişten getirdikleri bazı gelenek, görenek ve kültürel birikimlerinin yanı sıra, bunca zorluklara rağmen aralarından bazılarının kabuğunu kırmayı başarmasını, Anadolu'nun diğer kültürleriyle etkileşimini, yaşanan aşkları, umutları, umutsuzlukları anlatan bir dönem romanıdır.
Orta yaşlı adam parkta oturduğu bankta daldığı eski Mersin düşlerinden ve geçmişe dair anılarından duyduğu bir sesle irkilerek kurtuldu. Sırtında; içindeki şerbet ısınmasın diye kalın deri ile kaplanmış güğümü, elindeki ibriği ve pirinç taslarını birbirine vurarak ses çıkartan bir adam ona yerel şivesiyle;
"Sovuğuk meyan şerbeti verem mi amca?"diye sesleniyordu.
Adamın bardak yerleştirmeye yarayan kemerinden aldığı bir bardağı ibrikten akıttığı birkaç damla suyla çalkaladıktan sonra, sırtındaki güğümün ejderha kafası görünümündeki ibrik ucunu eğerek ve şov yaparak oldukça yüksekten doldurup vermesini seyrederken;
"Ne kadar süredir burada oturuyorum? Dalmışım," diye düşündü.
Daldığı anılardan çevresindeki kalabalığın farkına varmamıştı. Buz gibi meyan şerbetini bir dikişte içip, bir bardak daha istedi. Meyan şerbeti gerçekten de iyi gelmişti. Şerbetin parasını fazlasıyla ödeyip, yavaş yavaş yerinden kalktı. Doğup büyüdüğü köye, yaylaya gitmek üzere bir taksi çevirdi. Çünkü Mersin'e gelmeyeli uzun süre olmuştu ve yaylaya giden araçların nereden kalktığını bilmiyordu. Bindiği taksinin arka koltuğunda etrafı seyrederken şehrin ortasındaki elli iki katlı kocamaaan gökdelenin önünden geçip, şehir dışına doğru çıkmaya başladılar. Gökdelen çevresindeki salaş, köhne yapıları gördüğünde aradaki tezat içini sızlattı. Daha yükseklere çıktıklarında ise şehrin ne kadar değiştiğini, eski Mersin'den çok az şeyin kaldığını gördü. Kendi kendine;
"Dünya değişiyor, kentler değişiyor. Galiba en zor değişen bizleriz!" diye düşündü. Toroslara tırmanmaya başladıklarında Soğucak Yaylası'na kadar olan eski, dar ve virajlı yolun dağ, tepe düzeltilip, çukurlar doldurularak dört şeritli güzel bir asfalta dönüştürüldüğünü fark etti. Sanki yol biraz kısalmış gibiydi, ya da ona öyle geldi.
Toroslarda Bir Düş Gördüm isimli roman; Toroslarda başlayıp, Çukurova'dan sonra Anadolu'nun bozkırlarından İstanbul'a kadar uzanan gerçek yaşantılardan kesitler içermektedir.
Bir dönem Toroslarda yoksulluk içinde yaşam mücadelesi veren, var olmaya çalışan insanların geçmişten getirdikleri bazı gelenek, görenek ve kültürel birikimlerinin yanı sıra, bunca zorluklara rağmen aralarından bazılarının kabuğunu kırmayı başarmasını, Anadolu'nun diğer kültürleriyle etkileşimini, yaşanan aşkları, umutları, umutsuzlukları anlatan bir dönem romanıdır.
Orta yaşlı adam parkta oturduğu bankta daldığı eski Mersin düşlerinden ve geçmişe dair anılarından duyduğu bir sesle irkilerek kurtuldu. Sırtında; içindeki şerbet ısınmasın diye kalın deri ile kaplanmış güğümü, elindeki ibriği ve pirinç taslarını birbirine vurarak ses çıkartan bir adam ona yerel şivesiyle;
"Sovuğuk meyan şerbeti verem mi amca?"diye sesleniyordu.
Adamın bardak yerleştirmeye yarayan kemerinden aldığı bir bardağı ibrikten akıttığı birkaç damla suyla çalkaladıktan sonra, sırtındaki güğümün ejderha kafası görünümündeki ibrik ucunu eğerek ve şov yaparak oldukça yüksekten doldurup vermesini seyrederken;
"Ne kadar süredir burada oturuyorum? Dalmışım," diye düşündü.
Daldığı anılardan çevresindeki kalabalığın farkına varmamıştı. Buz gibi meyan şerbetini bir dikişte içip, bir bardak daha istedi. Meyan şerbeti gerçekten de iyi gelmişti. Şerbetin parasını fazlasıyla ödeyip, yavaş yavaş yerinden kalktı. Doğup büyüdüğü köye, yaylaya gitmek üzere bir taksi çevirdi. Çünkü Mersin'e gelmeyeli uzun süre olmuştu ve yaylaya giden araçların nereden kalktığını bilmiyordu. Bindiği taksinin arka koltuğunda etrafı seyrederken şehrin ortasındaki elli iki katlı kocamaaan gökdelenin önünden geçip, şehir dışına doğru çıkmaya başladılar. Gökdelen çevresindeki salaş, köhne yapıları gördüğünde aradaki tezat içini sızlattı. Daha yükseklere çıktıklarında ise şehrin ne kadar değiştiğini, eski Mersin'den çok az şeyin kaldığını gördü. Kendi kendine;
"Dünya değişiyor, kentler değişiyor. Galiba en zor değişen bizleriz!" diye düşündü. Toroslara tırmanmaya başladıklarında Soğucak Yaylası'na kadar olan eski, dar ve virajlı yolun dağ, tepe düzeltilip, çukurlar doldurularak dört şeritli güzel bir asfalta dönüştürüldüğünü fark etti. Sanki yol biraz kısalmış gibiydi, ya da ona öyle geldi.