Türkiye’nin doğusunda yoğunluklu olmak üzere, yarım asra yakındır çatışmalı bir süreç devam etmektedir. Söz konusu çatışmalı sürecin en önemli sonuçlarından biri de yüzbinlerce insanın ülke içinde yerinden edilmesidir. İlk yerinden edilme 90’lar boyunca daha çok kırsal kesimlerde meydana gelen köyden yerinden edilme, ikincisi ise 2015-2016’da “hendek olayları” sonucu vuku bulan kentten yerinden edilmedir.
Kitapta her iki yerinden edilmeye de maruz kalmış kişilerin çeyrek yüzyıllık zorunlu iç göç deneyimleri keşfedilmiştir. “Yaşanılmış olana” karşı geliştirilen tükenerek direnmek olgusu aslında bir baş etme biçimidir. Peki neye karşı? Korucu olmamaya, mülksüzleşmeye, yoksulluğa, işsizliğe, evin-köyün-kentin-mahallenin yakılıp yıkılmasına, işkence ve kötü muameleye, ölümlere, acılara, eziyetlere, rezilliğe, umutsuzluğa, çaresizliğe… Yani her şeye… Anlatılan, yaşanılmış olana karşı sıradan insanların muazzam direnişlerinin fakat diğer yandan bu direnişe içkin olan bir tükenişin öyküsüdür.
Türkiye’nin doğusunda yoğunluklu olmak üzere, yarım asra yakındır çatışmalı bir süreç devam etmektedir. Söz konusu çatışmalı sürecin en önemli sonuçlarından biri de yüzbinlerce insanın ülke içinde yerinden edilmesidir. İlk yerinden edilme 90’lar boyunca daha çok kırsal kesimlerde meydana gelen köyden yerinden edilme, ikincisi ise 2015-2016’da “hendek olayları” sonucu vuku bulan kentten yerinden edilmedir.
Kitapta her iki yerinden edilmeye de maruz kalmış kişilerin çeyrek yüzyıllık zorunlu iç göç deneyimleri keşfedilmiştir. “Yaşanılmış olana” karşı geliştirilen tükenerek direnmek olgusu aslında bir baş etme biçimidir. Peki neye karşı? Korucu olmamaya, mülksüzleşmeye, yoksulluğa, işsizliğe, evin-köyün-kentin-mahallenin yakılıp yıkılmasına, işkence ve kötü muameleye, ölümlere, acılara, eziyetlere, rezilliğe, umutsuzluğa, çaresizliğe… Yani her şeye… Anlatılan, yaşanılmış olana karşı sıradan insanların muazzam direnişlerinin fakat diğer yandan bu direnişe içkin olan bir tükenişin öyküsüdür.