O kapkara günlerin, ruhları kararmış insanlarına rağmen. Anadolu''nun bağrında bir güneş doğmuş, milletin kararan bahtını aydınlatmak için Samsun''dan yola çıkmıştı. Vatanın her bucağından, her köyünden vatan evlâtları güneş ışıklarının kararan yurdu aydınlatması için güneşe doğru koşuyorlardı. Bir akın vardı Ankara''ya... Öyle bir akın ki... Tarihin gördüğü en büyük akınlardan. Oğuz''un, Cengiz''in. Timur''un. Yıldırım''in akınlarından güçlü, inançlı ve kararlı bir akındı bu...
Beklenen gün 26 Ağustos gecesi sabaha karşı topların çelik ağzının çaldığı hücum marşı ile gelmişti. Dumlupınar tepelerinde başlayan ölüm kalım savaşı bütün gün güneşin en keskin ışıkları altında sürüyordu. Türk''ün kaderinin çizildiği savaşın en yoğun yaşandığı bölgesinde Giritli Ali Çavuş ile Küstenı Onbaşı da kahramanlarla birlikte vuruşuyorlardı.
Alanda büyük bir dalgalanma oldu. Önce atlı askerler öne doğru, gün batımına doğru harekete geçtiler. Ardından alaylar, taburlar ve bölükler... Ali Çavuş, Başkomutan'ın emrini duyar duymaz, vatanın kurtuluşunun yakın olduğunu düşündü. "Girit'i de kurtarmalıyız" diye söylendi. Aklına Girit'te bıraktıkları, babası, anası, kardeşi ve beşikte bıraktığı bacısı düştü, bir de Alikisi... "Yürüyüş kolunda ileri" emrini duyduğu anda hayalini devam ettirdi. "İzmir'e doğru, oradan Girit'e!"
"Tün, Gün ve Sabah" yalnızca Giritli Ali Çavuş ile Rüstem Onbaşı'yı anlatan bir roman değil.
"Tün" Türk'ün karanlığıdır... Giritli Türklerin yaşadığı ihaneti, yalnızlığı, çaresizliği bulacaksınız bu romanda...
"Gün" Türk'ün uyanışıdır... Girit olmasa bile Anadolu'nun kurtuluşu analtılır bu romanda...
"Sabah" Türk'ün umududur. Yeni bir "Devlet"le, yeni bir "Güneş"le geleceğe bakışı okuyacaksınız bu romanda...
"Tün, Gün ve Sabah" Girit gçömeni bir ailenin öyküsü. Ve Türk'ün son yüzyılının anlatıldığı bir roman...
O kapkara günlerin, ruhları kararmış insanlarına rağmen. Anadolu''nun bağrında bir güneş doğmuş, milletin kararan bahtını aydınlatmak için Samsun''dan yola çıkmıştı. Vatanın her bucağından, her köyünden vatan evlâtları güneş ışıklarının kararan yurdu aydınlatması için güneşe doğru koşuyorlardı. Bir akın vardı Ankara''ya... Öyle bir akın ki... Tarihin gördüğü en büyük akınlardan. Oğuz''un, Cengiz''in. Timur''un. Yıldırım''in akınlarından güçlü, inançlı ve kararlı bir akındı bu...
Beklenen gün 26 Ağustos gecesi sabaha karşı topların çelik ağzının çaldığı hücum marşı ile gelmişti. Dumlupınar tepelerinde başlayan ölüm kalım savaşı bütün gün güneşin en keskin ışıkları altında sürüyordu. Türk''ün kaderinin çizildiği savaşın en yoğun yaşandığı bölgesinde Giritli Ali Çavuş ile Küstenı Onbaşı da kahramanlarla birlikte vuruşuyorlardı.
Alanda büyük bir dalgalanma oldu. Önce atlı askerler öne doğru, gün batımına doğru harekete geçtiler. Ardından alaylar, taburlar ve bölükler... Ali Çavuş, Başkomutan'ın emrini duyar duymaz, vatanın kurtuluşunun yakın olduğunu düşündü. "Girit'i de kurtarmalıyız" diye söylendi. Aklına Girit'te bıraktıkları, babası, anası, kardeşi ve beşikte bıraktığı bacısı düştü, bir de Alikisi... "Yürüyüş kolunda ileri" emrini duyduğu anda hayalini devam ettirdi. "İzmir'e doğru, oradan Girit'e!"
"Tün, Gün ve Sabah" yalnızca Giritli Ali Çavuş ile Rüstem Onbaşı'yı anlatan bir roman değil.
"Tün" Türk'ün karanlığıdır... Giritli Türklerin yaşadığı ihaneti, yalnızlığı, çaresizliği bulacaksınız bu romanda...
"Gün" Türk'ün uyanışıdır... Girit olmasa bile Anadolu'nun kurtuluşu analtılır bu romanda...
"Sabah" Türk'ün umududur. Yeni bir "Devlet"le, yeni bir "Güneş"le geleceğe bakışı okuyacaksınız bu romanda...
"Tün, Gün ve Sabah" Girit gçömeni bir ailenin öyküsü. Ve Türk'ün son yüzyılının anlatıldığı bir roman...