Anayasayı ihlal suçu, Türkiye'de son yıllarda yargılamalarına üzülerek daha fazla şahit olduğumuz suç tiplerinden biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Türkiye'de belki de en hassas uygulama zamanlarından birini daha yaşarken, geçmişte yaşanan yargılamaların toplum ve hukuk üzerinde bıraktığı etkilerden günümüzde ders alınması gerekirken; uygulayıcıların, 'devlete karşı suçlar' başlığı adı altında özellikle siyasi bir suç söz konusu olduğunda kazanmış olduğu hassasiyetin ve bağışıklığın pek de değişmediği ve düşman ceza hukuku tavrının daha da belirginleştiği gözlemlenmektedir.
'Anayasayı İhlal' suçu, Türk Ceza Kanunu'nda bir teşebbüs suçu olarak düzenlenmiş olup ceza politikası bakımından suçun teşebbüs hali, tamamlanmış suç gibi cezalandırılmaktadır. TCK m. 309 uyarınca bu suçun ortaya çıkması, T.C. Anayasasının öngördüğü düzenin ortadan kaldırılması, yerine yeni bir düzen getirilmesi veya düzenin fiilen uygulanmasının önlenmeye kalkışılması cebir ve şiddet kullanılması ve elverişli icra hareketlerinin varlığı haline bağlanmıştır. Ancak kanuni tanımda aranan bu unsurların değerlendirilmesinin, uygulamadaki yansımasında ciddi sorunlar ortaya çıkmaktadır. Söz konusu düzenlenmedeki 'anayasal düzen' kavramının kapsamının çizilmesinde, 'tehdidin' 'cebir ve şiddet' unsurunun içeriğine dâhil edilip edilmemesinde ve hazırlık hareketi-icra hareketi ayrımının elverişlilik ölçütü çerçevesinde yapılmasında; uygulamada olduğu kadar doktrinde de tartışmalar devam etmektedir.
Yapılan bu çalışma ile de devletin değerlerini korurken bireylerin temel hak ve özgürlüklerine halel getirmemeye çalışmak arasında ince bir çizgide kalan anayasayı ihlal suçunun, geçmişteki ve günümüzdeki uygulama pratiğinin nasıl değerlendirildiği ve bu süreçte değişen veya değiştirilen ceza hukuku politikası veya anlayışının gözlemlenip gözlemlenmediği irdelenmeye çalışılmıştır.
Anayasayı ihlal suçu, Türkiye'de son yıllarda yargılamalarına üzülerek daha fazla şahit olduğumuz suç tiplerinden biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Türkiye'de belki de en hassas uygulama zamanlarından birini daha yaşarken, geçmişte yaşanan yargılamaların toplum ve hukuk üzerinde bıraktığı etkilerden günümüzde ders alınması gerekirken; uygulayıcıların, 'devlete karşı suçlar' başlığı adı altında özellikle siyasi bir suç söz konusu olduğunda kazanmış olduğu hassasiyetin ve bağışıklığın pek de değişmediği ve düşman ceza hukuku tavrının daha da belirginleştiği gözlemlenmektedir.
'Anayasayı İhlal' suçu, Türk Ceza Kanunu'nda bir teşebbüs suçu olarak düzenlenmiş olup ceza politikası bakımından suçun teşebbüs hali, tamamlanmış suç gibi cezalandırılmaktadır. TCK m. 309 uyarınca bu suçun ortaya çıkması, T.C. Anayasasının öngördüğü düzenin ortadan kaldırılması, yerine yeni bir düzen getirilmesi veya düzenin fiilen uygulanmasının önlenmeye kalkışılması cebir ve şiddet kullanılması ve elverişli icra hareketlerinin varlığı haline bağlanmıştır. Ancak kanuni tanımda aranan bu unsurların değerlendirilmesinin, uygulamadaki yansımasında ciddi sorunlar ortaya çıkmaktadır. Söz konusu düzenlenmedeki 'anayasal düzen' kavramının kapsamının çizilmesinde, 'tehdidin' 'cebir ve şiddet' unsurunun içeriğine dâhil edilip edilmemesinde ve hazırlık hareketi-icra hareketi ayrımının elverişlilik ölçütü çerçevesinde yapılmasında; uygulamada olduğu kadar doktrinde de tartışmalar devam etmektedir.
Yapılan bu çalışma ile de devletin değerlerini korurken bireylerin temel hak ve özgürlüklerine halel getirmemeye çalışmak arasında ince bir çizgide kalan anayasayı ihlal suçunun, geçmişteki ve günümüzdeki uygulama pratiğinin nasıl değerlendirildiği ve bu süreçte değişen veya değiştirilen ceza hukuku politikası veya anlayışının gözlemlenip gözlemlenmediği irdelenmeye çalışılmıştır.