Kamu diplomasisi olarak isimlendirilen tanıtım ve etki faaliyetlerinin kökeni, Türk tarihi açısından oldukça eskiye gitmektedir. Türk-İslam devletlerinde uygulanan ve bir nevi fetih aracı sayılabilecek olan “istimalet politikası”, Türklerin Anadolu'ya gelmeleri ile birlikte kamuoyu oluşturmak üzere yumuşak güç unsurunu kullandıklarını göstermektedir. Osmanlı Devleti'nin gücünün zirvesinde olduğu dönemlerde dahi alternatif diplomasi araçlarını kullandığı görülmüştür. Osmanlı Devleti, güç kaybettiği ve “denge siyaseti” denilen diplomasi oyununu oynamak zorunda kaldığı dönemlerde ise aleyhinde oluşacak tutumları engellemek üzere imaj çalışmaları gerçekleştirmiştir. Çağdaş bir değerlendirme ile Türkiye Cumhuriyeti'nin kamu diplomasisi veya dönemindeki ismiyle söylemek gerekirse tanıtma/dış propaganda faaliyetleri, Cumhuriyet'in ilanından sonra başlamıştır. 1934 yılında La Turquie Kemaliste dergisinin yayınlamasıyla birlikte ise sistemli kamu diplomasisi uygulamalarına geçilmiştir. Türkiye'nin yurt dışına anlatılma ve tanıtılma çabasındaki temel motivasyon, 1930'lu ve 1940'lı yıllar boyunca sürdürülmüştür. Türkiye'nin II. Dünya Savaşı içerisinde kurguladığı dış politikasında önemli bir yere sahip olan “denge siyaseti”, Türkiye'nin savaş süresince kesin taraf olmasına engel olmuştur. Bu politikaya karşın Türkiye, İngiltere ile savaş boyunca dengeyi gözetmek üzere kültürel temas noktaları üzerinden siyaset yürütmüştür. Türkiye, Şubat 1942'de Londra Halkevi'nin açılması ile birlikte yurt dışında kamu diplomasisi gerçekleştirecek önemli bir merkeze sahip olmuştur. Savaş sonrası kurulan dünyada önemli bir küresel güç olan ABD'nin sahip olduğu siyasal yapı ve bunun dayandığı iletişim metotları, Türk dış politikasında yaşanan değişimle birlikte yeni bir kamu diplomasisi uygulaması gerektirmiştir. ABD ile ilişkilerin siyasi, ekonomik ve askerî açıdan zirve yaptığı bu dönemde Türkiye, açtığı New York Haberler Bürosu, San Francisco Haberler Bürosu ile birlikte, kamu diplomasisi atağına geçmiştir.
Kamu diplomasisi olarak isimlendirilen tanıtım ve etki faaliyetlerinin kökeni, Türk tarihi açısından oldukça eskiye gitmektedir. Türk-İslam devletlerinde uygulanan ve bir nevi fetih aracı sayılabilecek olan “istimalet politikası”, Türklerin Anadolu'ya gelmeleri ile birlikte kamuoyu oluşturmak üzere yumuşak güç unsurunu kullandıklarını göstermektedir. Osmanlı Devleti'nin gücünün zirvesinde olduğu dönemlerde dahi alternatif diplomasi araçlarını kullandığı görülmüştür. Osmanlı Devleti, güç kaybettiği ve “denge siyaseti” denilen diplomasi oyununu oynamak zorunda kaldığı dönemlerde ise aleyhinde oluşacak tutumları engellemek üzere imaj çalışmaları gerçekleştirmiştir. Çağdaş bir değerlendirme ile Türkiye Cumhuriyeti'nin kamu diplomasisi veya dönemindeki ismiyle söylemek gerekirse tanıtma/dış propaganda faaliyetleri, Cumhuriyet'in ilanından sonra başlamıştır. 1934 yılında La Turquie Kemaliste dergisinin yayınlamasıyla birlikte ise sistemli kamu diplomasisi uygulamalarına geçilmiştir. Türkiye'nin yurt dışına anlatılma ve tanıtılma çabasındaki temel motivasyon, 1930'lu ve 1940'lı yıllar boyunca sürdürülmüştür. Türkiye'nin II. Dünya Savaşı içerisinde kurguladığı dış politikasında önemli bir yere sahip olan “denge siyaseti”, Türkiye'nin savaş süresince kesin taraf olmasına engel olmuştur. Bu politikaya karşın Türkiye, İngiltere ile savaş boyunca dengeyi gözetmek üzere kültürel temas noktaları üzerinden siyaset yürütmüştür. Türkiye, Şubat 1942'de Londra Halkevi'nin açılması ile birlikte yurt dışında kamu diplomasisi gerçekleştirecek önemli bir merkeze sahip olmuştur. Savaş sonrası kurulan dünyada önemli bir küresel güç olan ABD'nin sahip olduğu siyasal yapı ve bunun dayandığı iletişim metotları, Türk dış politikasında yaşanan değişimle birlikte yeni bir kamu diplomasisi uygulaması gerektirmiştir. ABD ile ilişkilerin siyasi, ekonomik ve askerî açıdan zirve yaptığı bu dönemde Türkiye, açtığı New York Haberler Bürosu, San Francisco Haberler Bürosu ile birlikte, kamu diplomasisi atağına geçmiştir.