“Affet bizi Türkistan!” diyordu bir dinleyici Doğu Türkistan'da zulüm gören Uygur Türklerinin yanık yanık çalan, yürekleri yakan “Hani Gökbörü?” türküsünü dinledikten sonra. Küçük bir parça bile gönül telimizi titretip yüreğimizi dağlamaya, gözlerimizi yaşartmaya yetiyor. Gelin birlikte göz atalım;
asman qara âlem qara asuman kara âlem kara,
dost yeqinlar köngli qara dost yakınlar gönlü kara,
atılar bağri boldi yara babalar bağrı oldu yara,
qeni kök-böre hani gökbörü?
kök-böre gökbörü!
Zulüm edene zalim denir. Zalimlerin masum insanlara gösterdiği ise sadece “zulmet” yani karanlıktır. Şiirde de olduğu gibi “gökyüzü kara, âlem kara”dır, “dost yakınların gönlünün karasından babaların, büyüklerin bağrı yara” olmuştur. Bir kurtarıcıya bir lidere ihtiyaç vardır. Zulme de zalime de isyanı, başkaldırıyı, ayaklanmayı başlatacak önderler gerekir; tıpkı Anadolu Türklüğünü küllerinden çekip çıkaran Gazi Mustafa Kemal Atatürk gibi. Uygur Türklerinin yaşadığı zulmü ne de güzel anlatıyor değil mi yukarıdaki kısacık parça? Bir de tarih boyunca yaşanmış baskıya, işkenceye, zulme isyan etmiş diğer Türk halklarının özgürlük mücadelesini öğrenmek isterseniz, işte elinizdeki kitap bu susuzluğunuzu bir nebze gidecektir. Hani diyor ya Fuzuli;
Saçma ey göz eşkden göñlümdeki odlara su Saçma ey göz, göz yaşından gönlümdeki ateşlere su Kim bu deñlü dutuşan odlara kılmaz çâre su Ki bu denli tutuşan ateşlere kılmaz çare su
Gönlü “o denli” tutuşan ateşlere suyun çare olmadığı gibi Türkistan ateşiyle tutuşan gönüllere “göz yaşı” dökmenin bir faydası olmayacağını biliyoruz. Elinizdeki kitap yirmi kişilik bir akademisyenin bir araya gelmesiyle vücuda geldi. Eminiz ki bu kitap gönlünüzdeki “Türkistan ateşini” söndürmek bir yana “daha da” körükleyecektir. Tarihin her sayfasında özgür yaşam biçimini kendisine düstur edinmiş Türk halklarının işgale, baskıya ve zulme isyanı ve başkaldırısı, sebep ve sonuçları ile yüreklerinizi tutuşturacak.
Mehmet Emin Yurdakul, “Ben bir Türk'üm; dinim, cinsim uludur; Sinem, özüm ateş ile doludur. İnsan olan vatanının kuludur. Türk evladı evde durmaz giderim” dediği gibi biz de yazmaya devam edeceğiz.
“Affet bizi Türkistan!” diyordu bir dinleyici Doğu Türkistan'da zulüm gören Uygur Türklerinin yanık yanık çalan, yürekleri yakan “Hani Gökbörü?” türküsünü dinledikten sonra. Küçük bir parça bile gönül telimizi titretip yüreğimizi dağlamaya, gözlerimizi yaşartmaya yetiyor. Gelin birlikte göz atalım;
asman qara âlem qara asuman kara âlem kara,
dost yeqinlar köngli qara dost yakınlar gönlü kara,
atılar bağri boldi yara babalar bağrı oldu yara,
qeni kök-böre hani gökbörü?
kök-böre gökbörü!
Zulüm edene zalim denir. Zalimlerin masum insanlara gösterdiği ise sadece “zulmet” yani karanlıktır. Şiirde de olduğu gibi “gökyüzü kara, âlem kara”dır, “dost yakınların gönlünün karasından babaların, büyüklerin bağrı yara” olmuştur. Bir kurtarıcıya bir lidere ihtiyaç vardır. Zulme de zalime de isyanı, başkaldırıyı, ayaklanmayı başlatacak önderler gerekir; tıpkı Anadolu Türklüğünü küllerinden çekip çıkaran Gazi Mustafa Kemal Atatürk gibi. Uygur Türklerinin yaşadığı zulmü ne de güzel anlatıyor değil mi yukarıdaki kısacık parça? Bir de tarih boyunca yaşanmış baskıya, işkenceye, zulme isyan etmiş diğer Türk halklarının özgürlük mücadelesini öğrenmek isterseniz, işte elinizdeki kitap bu susuzluğunuzu bir nebze gidecektir. Hani diyor ya Fuzuli;
Saçma ey göz eşkden göñlümdeki odlara su Saçma ey göz, göz yaşından gönlümdeki ateşlere su Kim bu deñlü dutuşan odlara kılmaz çâre su Ki bu denli tutuşan ateşlere kılmaz çare su
Gönlü “o denli” tutuşan ateşlere suyun çare olmadığı gibi Türkistan ateşiyle tutuşan gönüllere “göz yaşı” dökmenin bir faydası olmayacağını biliyoruz. Elinizdeki kitap yirmi kişilik bir akademisyenin bir araya gelmesiyle vücuda geldi. Eminiz ki bu kitap gönlünüzdeki “Türkistan ateşini” söndürmek bir yana “daha da” körükleyecektir. Tarihin her sayfasında özgür yaşam biçimini kendisine düstur edinmiş Türk halklarının işgale, baskıya ve zulme isyanı ve başkaldırısı, sebep ve sonuçları ile yüreklerinizi tutuşturacak.
Mehmet Emin Yurdakul, “Ben bir Türk'üm; dinim, cinsim uludur; Sinem, özüm ateş ile doludur. İnsan olan vatanının kuludur. Türk evladı evde durmaz giderim” dediği gibi biz de yazmaya devam edeceğiz.