Sevgili Türk Edebiyatı okurları,
Bu ayki sayımıza A. Yağmur Tunalı’nın Türk dili çalışmalarında güzide bir yere sahip olan Prof. Dr. Ahmet B. Ercilasun hakkında yazdığı deneme ile başlıyoruz. Tunalı, Ercilasun’un hayatına değindikten sonra onun Türk kültürüne yaptığı katkıları anlatıyor. Ercilasun’un hayatını Türk diline ve kültürüne adadığını söyleyen Tunalı, akademimiz için de öncü bir ruh olduğunu vurguluyor. Ziya Avşar ise tasavvufun temel edebî türlerinden biri olan “maârif”i anlatacağı yazı dizisinin ilk numunesiyle karşınızda. Bahâeddin Veled ile başlayan bu yazı dizisinin Tırmizî, Şems-i Tebrizî, Mevlana ve Sultan Veled’e kadar ilerleyeceğini söyleyen Avşar, B. Veled’in doğru bildiği konuda gözünü budaktan sakınmadığını ve ehlisünnet çizgisinden asla taviz vermediğini anlatıyor. Ayrıca bu yazıda B. Veled’in “Sultanü’l-Ulema” ünvanını nasıl aldığını ve Harzemşahlarla arasının neden açıldığını da bulacaksınız. Lütfü Şehsuvaroğlu, Peyami Safa’nın Türk edebiyatındaki konumunu ve milliyetçi düşünceye yaptığı katkıları ele aldığı yazısında, Safa’nın romanlarının temalarını ve karakterlerini irdeliyor. Hususiyetle de Safa’nın insan ruhunu tahlil etme ve toplumsal sorunlara değinme konusundaki ustalığına dikkat çekiyor. Kâmil Uğurlu ise Konya’da yaşayan iki güzide şairi okurlarımıza tanıtıyor. Kâmil Uğurlu, Ali Uğur Gündem’in şiirine tesir eden ve şairin sesine karışan esas kaynağın hüzün olduğunu dile getirirken Mehmet Ali Köseoğlu’nun ise şiirinde yeni bir ahengi yakaladığını ifade ediyor. Ayşe Göktürk Tunceroğlu ise hepimizin hayatında en az bir kere rastladığı fakat birçoğumuzun görmezden geldiği bir karakteri tanıtıyor. Tunceroğlu, kendi hayatının öznesi olamamış, daima kenara atılmış, sindirilmiş, korkutulmuş olan Fatma teyzeyi anlatırken kaderine boyun eğip sessiz sedasız bu diyardan gelip geçen tüm kadınlara da ses oluyor. Sinan Yaman, Macar Türkolojisi üzerine yaptığı röportaj serisine devam ediyor. Bu ayki konuğu ise Maria Ivanics. Özge Korkmaz “b” harfini hiç kullanmadığı öyküsünde karı-koca çatışmasından baba-oğul çatışmasına evrilen bir hikâyeyi ironik bir dille anlatıyor. Tarık Özcan, denemesinde sesin medeniyetler üzerindeki etkisine ve sesin bir ifade aracı olarak nasıl kullanıldığına dikkat çekiyor. Özcan, farklı kültürlerde sesin rolünü ve bu seslerin toplumsal yapılar üzerindeki etkisine değinirken sanatta ve günlük yaşamda sesin nasıl bir yer edindiğini sorgulatıyor bizlere. Seda Nida Demir, hikâyesinin başkarakteri üzerinden yaşlılık, yalnızlık ve dünyanın faniliğini anlatıyor. Fatih Selvi, ölümün ardından anıları hatırlamanın mı yoksa unutmanın mı daha iyi olduğunu sorgulatan bir hikâye ile yer alıyor. Dilek Altundağ ise bir terzi dükkânı üzerinden aile fertleri arasındaki çatışmaya ve ekonomik sıkıntılara, günümüzde de büyük problem olan gençlerin işsizlik meselelerine temas ediyor. Çağlar Ilgın Sakaoğlu, Engin Türkgeldi’nin hikâyelerini nasıl kurguladığına, anlatı evrenini nasıl inşa ettiğine değindiği makalesiyle yer alıyor. Sakaoğlu, Türkgeldi’nin hikâyelerini “sarkaç” metaforu üzerinden inceleyerek öyküleri tek tek tahlil ediyor. M. Sadi Karademir, poetikasını ortaya koyduğu yazısında önce postmodernizmin getirdiği karamsarlık ve bunalımdan bahsediyor ardından şairlerin gerçek sanata ulaşması için estetik ve fikri arınmayı nasıl sağlayacağını dile getiriyor. Salim Nizam ise bir avuç kirazdan çocukluğa uzanan bugün ile geçmiş arasında mekik dokuyan bir hikâye ile bizlerle. Emrecan Doğan ise makalesinde Keloğlan masallarının mitolojik kökenini araştırıyor.
Mehmet Aycı, Nuray Alper, Hüseyin Akkaya, M. Ali Köseoğlu, Ali Uğur Gündem, Nazım Payam ve Muzaffer Fehmi Şakar şiirleriyle bu ayki sayımıza katkı sağlıyorlar. Kitaplık bölümümüz bu ay da dopdolu. Herkes iyi okumalar dileriz…
İmdat Avşar
Genel Yayın Yönetmeni
Sevgili Türk Edebiyatı okurları,
Bu ayki sayımıza A. Yağmur Tunalı’nın Türk dili çalışmalarında güzide bir yere sahip olan Prof. Dr. Ahmet B. Ercilasun hakkında yazdığı deneme ile başlıyoruz. Tunalı, Ercilasun’un hayatına değindikten sonra onun Türk kültürüne yaptığı katkıları anlatıyor. Ercilasun’un hayatını Türk diline ve kültürüne adadığını söyleyen Tunalı, akademimiz için de öncü bir ruh olduğunu vurguluyor. Ziya Avşar ise tasavvufun temel edebî türlerinden biri olan “maârif”i anlatacağı yazı dizisinin ilk numunesiyle karşınızda. Bahâeddin Veled ile başlayan bu yazı dizisinin Tırmizî, Şems-i Tebrizî, Mevlana ve Sultan Veled’e kadar ilerleyeceğini söyleyen Avşar, B. Veled’in doğru bildiği konuda gözünü budaktan sakınmadığını ve ehlisünnet çizgisinden asla taviz vermediğini anlatıyor. Ayrıca bu yazıda B. Veled’in “Sultanü’l-Ulema” ünvanını nasıl aldığını ve Harzemşahlarla arasının neden açıldığını da bulacaksınız. Lütfü Şehsuvaroğlu, Peyami Safa’nın Türk edebiyatındaki konumunu ve milliyetçi düşünceye yaptığı katkıları ele aldığı yazısında, Safa’nın romanlarının temalarını ve karakterlerini irdeliyor. Hususiyetle de Safa’nın insan ruhunu tahlil etme ve toplumsal sorunlara değinme konusundaki ustalığına dikkat çekiyor. Kâmil Uğurlu ise Konya’da yaşayan iki güzide şairi okurlarımıza tanıtıyor. Kâmil Uğurlu, Ali Uğur Gündem’in şiirine tesir eden ve şairin sesine karışan esas kaynağın hüzün olduğunu dile getirirken Mehmet Ali Köseoğlu’nun ise şiirinde yeni bir ahengi yakaladığını ifade ediyor. Ayşe Göktürk Tunceroğlu ise hepimizin hayatında en az bir kere rastladığı fakat birçoğumuzun görmezden geldiği bir karakteri tanıtıyor. Tunceroğlu, kendi hayatının öznesi olamamış, daima kenara atılmış, sindirilmiş, korkutulmuş olan Fatma teyzeyi anlatırken kaderine boyun eğip sessiz sedasız bu diyardan gelip geçen tüm kadınlara da ses oluyor. Sinan Yaman, Macar Türkolojisi üzerine yaptığı röportaj serisine devam ediyor. Bu ayki konuğu ise Maria Ivanics. Özge Korkmaz “b” harfini hiç kullanmadığı öyküsünde karı-koca çatışmasından baba-oğul çatışmasına evrilen bir hikâyeyi ironik bir dille anlatıyor. Tarık Özcan, denemesinde sesin medeniyetler üzerindeki etkisine ve sesin bir ifade aracı olarak nasıl kullanıldığına dikkat çekiyor. Özcan, farklı kültürlerde sesin rolünü ve bu seslerin toplumsal yapılar üzerindeki etkisine değinirken sanatta ve günlük yaşamda sesin nasıl bir yer edindiğini sorgulatıyor bizlere. Seda Nida Demir, hikâyesinin başkarakteri üzerinden yaşlılık, yalnızlık ve dünyanın faniliğini anlatıyor. Fatih Selvi, ölümün ardından anıları hatırlamanın mı yoksa unutmanın mı daha iyi olduğunu sorgulatan bir hikâye ile yer alıyor. Dilek Altundağ ise bir terzi dükkânı üzerinden aile fertleri arasındaki çatışmaya ve ekonomik sıkıntılara, günümüzde de büyük problem olan gençlerin işsizlik meselelerine temas ediyor. Çağlar Ilgın Sakaoğlu, Engin Türkgeldi’nin hikâyelerini nasıl kurguladığına, anlatı evrenini nasıl inşa ettiğine değindiği makalesiyle yer alıyor. Sakaoğlu, Türkgeldi’nin hikâyelerini “sarkaç” metaforu üzerinden inceleyerek öyküleri tek tek tahlil ediyor. M. Sadi Karademir, poetikasını ortaya koyduğu yazısında önce postmodernizmin getirdiği karamsarlık ve bunalımdan bahsediyor ardından şairlerin gerçek sanata ulaşması için estetik ve fikri arınmayı nasıl sağlayacağını dile getiriyor. Salim Nizam ise bir avuç kirazdan çocukluğa uzanan bugün ile geçmiş arasında mekik dokuyan bir hikâye ile bizlerle. Emrecan Doğan ise makalesinde Keloğlan masallarının mitolojik kökenini araştırıyor.
Mehmet Aycı, Nuray Alper, Hüseyin Akkaya, M. Ali Köseoğlu, Ali Uğur Gündem, Nazım Payam ve Muzaffer Fehmi Şakar şiirleriyle bu ayki sayımıza katkı sağlıyorlar. Kitaplık bölümümüz bu ay da dopdolu. Herkes iyi okumalar dileriz…
İmdat Avşar
Genel Yayın Yönetmeni