Malumdur ki insan eğlencesiz yaşayamaz. Bendeniz gibi fıtraten yalnızlığı sevenler içinse okumak veya yazmaktan daha iyi bir eğlence olamaz. Şu kadar ki bu meşgul olma şekli özellikle ciddi olunca yorgunluğuna dayanmak kabil değildir. Bu halde yorgunluğu az, eğlencesi çok meşguliyetler aranmak tabiidir. İşte şu ihtiyacın sevkiyledir ki ara sıra böyle şeyler yazmakla zamanı öldürmeye mecbur oluyorum. İyi bilirim ki içimizde bu türlü işgallerle mesela satranç oynamaktan on kat abes, bahçe kazmaktan on kat faydasız addedenler az değildir. İhtimal ki bu hüküm doğrudur. Ne fayda ki ben satrancı merak edemedim... Bahçe kazmayaysa mevsimin müsaadesi yok! "Muhsin Bey" hikayesi hiçbir şey değilken okuyucular tarafından epeyce rağbete mazhar olduğu için bu hikayenin yayınlanmasına cesaret olundu. Basitçe niyetim bunları birkaç parçaya ulaştırmak ve ondan sonra biraz daha büyüklerini de yazmaktırEvliya Çelebinin gezip gördüğü yerleri ve şahit olduğu olayları konu alan on ciltlik seyahatnamesi Türk kültür tarihi bakımından oldukça önemli bir külliyat niteliği taşımaktadır. 40 yılı aşkın süren seyahatleri esnasında toplumların yaşama düzenini ve özelliklerini yansıtan gözlemler yapmıştır. Üslup bakımından ele alındığında, Evliya Çelebinin, o dönemdeki Osmanlı toplumunda, özellikle Divan edebiyatında yaygın olan düzyazıya bağlı kalmadığı görülür. Divan edebiyatında düzyazı ayrı bir marifet ürünü sayılır, ağdalı bir biçimde ortaya konurdu. Evliya Çelebi, bir yazar olarak, bu geleneğe uymadı, daha çok günlük konuşma diline yakın, kolay söylenip yazılan bir dil tercih etti. Bu dil akıcıdır, sürükleyicidir, yer yer eğlenceli ve alaycıdır. Evliya Çelebi gezdiği yerlerde gördüklerini, duyduklarını yalnız aktarmakla kalmamış, onlara kendi yorumlarını, düşüncelerini de katarak gezi yazısına yeni bir içerik kazandırmıştır. Burada yazarın anlatım bakımından gösterdiği başarı uyguladığı yazma yönteminden kaynaklanır.Tiryaki Hasan Paşa, mahiyetindeki 4-5 bin askerle Kanije Kalesini korurken Avusturya ordusunun yüz bin kişiye yakın bir kuvvetle Kanije Kalesine doğru ilerlemeye başladığı istihbaratını alır ve derhal müdafaa için hazırlıklara başlar. Asker sayısını dokuz bine çıkarır, erzak depolar ve savunma hatlarını güçlendirir. Harbin hile olduğu gerçeğini çok iyi uygulayan Hasan Paşa, kalede savunma topu yokmuş havası vererek öncü birliklere dokunmaz Bu sayede genel hücuma geçen düşman birliklerine ağır zayiat verdirir. Ara sıra yapılan huruç hareketleriyle de düşman askerinin moralini bozar. Sadrazam, yardım talebine çeşitli sebepler geri çevirir: "Kanije önce Allaha sonra size emanettir"der. Hasan Paşa buna rağmen kaleyi teslim etmeyi asla düşünmez. Sahte casuslar ile sahte mektupların düşman ordusunun eline geçmesini sağlar. Bu mektuplarda yardımın gelmek üzere olduğu, kaledeki muhafızların moralinin yüksek, erzaklarının tam olduğu hissini veri ve düşmanın hesaplarını bozar. Nihayetinde sayıları yüz bine-ulaşan düşman ordusunun otuz beş binini kılıçtan geçirir, geri kalanı da bozguna uğratır. Düşmanın otağına girerek şükür namazı kılarak Yüce Allaha hamd eder. Bu sırada yaşı 87dir. Tıryaki Hasan Paşanın nefes kesen Kanije Kalesi müdaası...Toplandık. Ağaçlıklı bir yere doğru gittik, öbek, öbek, büyük sahanlar konulmuş. Ağızlarına kadar türlüdolu.Kaşıkllar,ekmek dilimleri dizili. Çömelen çömelene...Lokmasını koparıp yiyen yiyene...Türlü sahanlar bitti.Helva sahanları geldi.Kaşık atan atana...Su istediğiniz kadar. Avaz avaz bağırıyorlar: Su isteyen var mı? Öyle ya,su aziz,kutsal şey! Ekmek kıskanılır, su kıskanılmaz . Koşmacasına yarış, yenmecesine güreş , ağaçlar arasında saklambaç, köşe kapmaca, uçurtma tutma, el ele kol kola, ağızlarda haralop, şaralop macun çevirme, şekerci horozunu fesinin ibiğine takıp çırpma çırpına ötme, taş atma, takla kılma, omuza binme... Derken yine bizim kalfanın sesi: Haydi toplanın... Gidiyoruz! İşte bu geri dönüş çok üzücüydü.Hepimizin yüzü
Malumdur ki insan eğlencesiz yaşayamaz. Bendeniz gibi fıtraten yalnızlığı sevenler içinse okumak veya yazmaktan daha iyi bir eğlence olamaz. Şu kadar ki bu meşgul olma şekli özellikle ciddi olunca yorgunluğuna dayanmak kabil değildir. Bu halde yorgunluğu az, eğlencesi çok meşguliyetler aranmak tabiidir. İşte şu ihtiyacın sevkiyledir ki ara sıra böyle şeyler yazmakla zamanı öldürmeye mecbur oluyorum. İyi bilirim ki içimizde bu türlü işgallerle mesela satranç oynamaktan on kat abes, bahçe kazmaktan on kat faydasız addedenler az değildir. İhtimal ki bu hüküm doğrudur. Ne fayda ki ben satrancı merak edemedim... Bahçe kazmayaysa mevsimin müsaadesi yok! "Muhsin Bey" hikayesi hiçbir şey değilken okuyucular tarafından epeyce rağbete mazhar olduğu için bu hikayenin yayınlanmasına cesaret olundu. Basitçe niyetim bunları birkaç parçaya ulaştırmak ve ondan sonra biraz daha büyüklerini de yazmaktırEvliya Çelebinin gezip gördüğü yerleri ve şahit olduğu olayları konu alan on ciltlik seyahatnamesi Türk kültür tarihi bakımından oldukça önemli bir külliyat niteliği taşımaktadır. 40 yılı aşkın süren seyahatleri esnasında toplumların yaşama düzenini ve özelliklerini yansıtan gözlemler yapmıştır. Üslup bakımından ele alındığında, Evliya Çelebinin, o dönemdeki Osmanlı toplumunda, özellikle Divan edebiyatında yaygın olan düzyazıya bağlı kalmadığı görülür. Divan edebiyatında düzyazı ayrı bir marifet ürünü sayılır, ağdalı bir biçimde ortaya konurdu. Evliya Çelebi, bir yazar olarak, bu geleneğe uymadı, daha çok günlük konuşma diline yakın, kolay söylenip yazılan bir dil tercih etti. Bu dil akıcıdır, sürükleyicidir, yer yer eğlenceli ve alaycıdır. Evliya Çelebi gezdiği yerlerde gördüklerini, duyduklarını yalnız aktarmakla kalmamış, onlara kendi yorumlarını, düşüncelerini de katarak gezi yazısına yeni bir içerik kazandırmıştır. Burada yazarın anlatım bakımından gösterdiği başarı uyguladığı yazma yönteminden kaynaklanır.Tiryaki Hasan Paşa, mahiyetindeki 4-5 bin askerle Kanije Kalesini korurken Avusturya ordusunun yüz bin kişiye yakın bir kuvvetle Kanije Kalesine doğru ilerlemeye başladığı istihbaratını alır ve derhal müdafaa için hazırlıklara başlar. Asker sayısını dokuz bine çıkarır, erzak depolar ve savunma hatlarını güçlendirir. Harbin hile olduğu gerçeğini çok iyi uygulayan Hasan Paşa, kalede savunma topu yokmuş havası vererek öncü birliklere dokunmaz Bu sayede genel hücuma geçen düşman birliklerine ağır zayiat verdirir. Ara sıra yapılan huruç hareketleriyle de düşman askerinin moralini bozar. Sadrazam, yardım talebine çeşitli sebepler geri çevirir: "Kanije önce Allaha sonra size emanettir"der. Hasan Paşa buna rağmen kaleyi teslim etmeyi asla düşünmez. Sahte casuslar ile sahte mektupların düşman ordusunun eline geçmesini sağlar. Bu mektuplarda yardımın gelmek üzere olduğu, kaledeki muhafızların moralinin yüksek, erzaklarının tam olduğu hissini veri ve düşmanın hesaplarını bozar. Nihayetinde sayıları yüz bine-ulaşan düşman ordusunun otuz beş binini kılıçtan geçirir, geri kalanı da bozguna uğratır. Düşmanın otağına girerek şükür namazı kılarak Yüce Allaha hamd eder. Bu sırada yaşı 87dir. Tıryaki Hasan Paşanın nefes kesen Kanije Kalesi müdaası...Toplandık. Ağaçlıklı bir yere doğru gittik, öbek, öbek, büyük sahanlar konulmuş. Ağızlarına kadar türlüdolu.Kaşıkllar,ekmek dilimleri dizili. Çömelen çömelene...Lokmasını koparıp yiyen yiyene...Türlü sahanlar bitti.Helva sahanları geldi.Kaşık atan atana...Su istediğiniz kadar. Avaz avaz bağırıyorlar: Su isteyen var mı? Öyle ya,su aziz,kutsal şey! Ekmek kıskanılır, su kıskanılmaz . Koşmacasına yarış, yenmecesine güreş , ağaçlar arasında saklambaç, köşe kapmaca, uçurtma tutma, el ele kol kola, ağızlarda haralop, şaralop macun çevirme, şekerci horozunu fesinin ibiğine takıp çırpma çırpına ötme, taş atma, takla kılma, omuza binme... Derken yine bizim kalfanın sesi: Haydi toplanın... Gidiyoruz! İşte bu geri dönüş çok üzücüydü.Hepimizin yüzü