Sinemanın keşfine giden yolun tarihi hayaller içinden geçen; hem buluş, hem de girişim olarak tahayyülün sınırlarını zorlayan bir yolculuktur. Melies'in filmiyle aya gidenler ya da suyun altında süzülenlerin çabası imkansız hayal yolculuklarının eseridir. Sinema, aynı hayal gibi, rüya gibi zaman ve mekan içerisinde tüm bu alemin yeniden yaratılabileceği büyülü, kutsal bir fenerdir. Hayal sanatçı ve seyirci için "yapılabilir"in sınırlarını aşmak ve sosyal ve politik olarak inanılmaza dokunmak için gerçeklik çölünün içinde bir vaha olmuştur. Un Chien Andalou (Bunuel, 1929) ve L'age d'or (Bunuel, 1930) perdenin iki tarafını da özgürleştirir, Le Sang d'un Poete (Cocteau, 1932) hayalin kapılarını Hotel des Invalides'e (Franju, 1952) açar.
Sinemanın keşfine giden yolun tarihi hayaller içinden geçen; hem buluş, hem de girişim olarak tahayyülün sınırlarını zorlayan bir yolculuktur. Melies'in filmiyle aya gidenler ya da suyun altında süzülenlerin çabası imkansız hayal yolculuklarının eseridir. Sinema, aynı hayal gibi, rüya gibi zaman ve mekan içerisinde tüm bu alemin yeniden yaratılabileceği büyülü, kutsal bir fenerdir. Hayal sanatçı ve seyirci için "yapılabilir"in sınırlarını aşmak ve sosyal ve politik olarak inanılmaza dokunmak için gerçeklik çölünün içinde bir vaha olmuştur. Un Chien Andalou (Bunuel, 1929) ve L'age d'or (Bunuel, 1930) perdenin iki tarafını da özgürleştirir, Le Sang d'un Poete (Cocteau, 1932) hayalin kapılarını Hotel des Invalides'e (Franju, 1952) açar.