Türkiye büyük bir imparatorluğun olduğu kadar büyük acıların ve trajedilerin de bakiyesidir. Bugünkü Türkiye’de yaşayanların ataları, “muhteşem” bir imparatorluğu kaybetmekle kalmamış dişleriyle ve tırnaklarıyla Ön Asya topraklarına tutunmanın acı bedellerini de ödemişlerdir.
Viyana Kuşatması’yla başlayan 240 yıllık süreçte yaşanan yenilgiler serisi ve etkisi anlaşılmadan Türk kimliğinin anlaşılamayacağı açıktır. Süreklilik kazanan savaşlar, yaşanan yenilgiler, göçler ve acılar mağrur bir halkı mağdur hâle getirmiştir. Türk milletinin kolektif bilinçaltı şanla, şöhretle, zaferle ve sevinçle olduğu kadar yenilgi, hezimet, ihanet, göç, zulüm ve kederle de ağzına kadar doludur. Bu anlamda Türk milletinin toplumsal kimliğinin, yaşanan travmalar tarafından biçimlendirildiği göz ardı edilmemelidir.
Bu çalışma, İki asır süren çöküşün ve göçün zaman içinde neden olduğu çözülmeleri ve bununla birlikte bir başka biçimde bağlanmaları anlamak da bir pusula vazifesi görmektedir.
Geçmişin toplumlar ve insanlar üzerindeki izleri, o toplumu ve etkilenen insanı kendi tarihiyle yüzleştirir. Bu yüzleşme bir korkuya dönüşür ve bir travmaya sebep olur, bu travma o toplumu adeta esir alır. Bunun için tarihi, kendi kuralları, yani tarih metodolojisi adını verdiğimiz kurallar çerçevesinde değerlendirmek, araştırmak gerekir. Prof.Dr. Özcan Yeniçeri bu çalışmasıyla bunu gerçekleştirmiştir.
Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu
Türkiye büyük bir imparatorluğun olduğu kadar büyük acıların ve trajedilerin de bakiyesidir. Bugünkü Türkiye’de yaşayanların ataları, “muhteşem” bir imparatorluğu kaybetmekle kalmamış dişleriyle ve tırnaklarıyla Ön Asya topraklarına tutunmanın acı bedellerini de ödemişlerdir.
Viyana Kuşatması’yla başlayan 240 yıllık süreçte yaşanan yenilgiler serisi ve etkisi anlaşılmadan Türk kimliğinin anlaşılamayacağı açıktır. Süreklilik kazanan savaşlar, yaşanan yenilgiler, göçler ve acılar mağrur bir halkı mağdur hâle getirmiştir. Türk milletinin kolektif bilinçaltı şanla, şöhretle, zaferle ve sevinçle olduğu kadar yenilgi, hezimet, ihanet, göç, zulüm ve kederle de ağzına kadar doludur. Bu anlamda Türk milletinin toplumsal kimliğinin, yaşanan travmalar tarafından biçimlendirildiği göz ardı edilmemelidir.
Bu çalışma, İki asır süren çöküşün ve göçün zaman içinde neden olduğu çözülmeleri ve bununla birlikte bir başka biçimde bağlanmaları anlamak da bir pusula vazifesi görmektedir.
Geçmişin toplumlar ve insanlar üzerindeki izleri, o toplumu ve etkilenen insanı kendi tarihiyle yüzleştirir. Bu yüzleşme bir korkuya dönüşür ve bir travmaya sebep olur, bu travma o toplumu adeta esir alır. Bunun için tarihi, kendi kuralları, yani tarih metodolojisi adını verdiğimiz kurallar çerçevesinde değerlendirmek, araştırmak gerekir. Prof.Dr. Özcan Yeniçeri bu çalışmasıyla bunu gerçekleştirmiştir.
Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu