Türkistan yani Orta Asya, jeopolitik konumu, verimli toprakları, zengin hammadde yatakları ve insan kaynağıyla tarihin her döneminde önemli bir coğrafya olmuştur. İnsan kaynağının çoğunu oluşturan Türkler, hem Türkistan’da kalanları hem de o bölgeden ayrılanlarıyla tarihin dengesini değiştirmeyi başarmıştır. Coğrafyanın barındırdığı pek çok özellik, Türkistan’ı diğer ulusların hedefi haline getirmiş ve bölgeye özel politikalar geliştirmelerine yol açmıştır.
Hitler’in, “kapısı tekmelendiğinde çökeceğini” iddia ettiği Sovyetler Birliği, Barbarossa Harekâtı’nın ilk evrelerinde kazanılan süratli başarılara rağmen çökmemiş, Alman merkez taarruzu Moskova önlerinde durdurulmuştu. Çözüm için alternatif arayışına giren Almanlar, gözlerini Türkistan’a diktiler. Türkistan hem Almanlara geniş bir asker kaynağı sunacak hem Sovyetler Birliği’nin parçalanmasında diğer uluslara örnek teşkil edecek hem de Türkiye’yi Mihver Bloku’na çekmek için önemli bir koz olacaktı.
42.000’lik mevcuduyla ciddi bir güç olarak Türkistan Lejyonu 13 Ocak 1942’de kuruldu ve 24 Mart 1942’de teşkil yeniden düzenlenerek nihai savaş gücü halini aldı. Sovyetler Birliği’ne karşı Alman saflarında özgürlükleri için savaştıklarını düşünen lejyonerler başta Hitler’in takdirini kazandılarsa da daha sonra yine Hitler, Türkistanlı lejyonerlerin “bağımsızlık savaşçıları” haline gelebilecekleri ve Alman çıkarlarını tehdit edebilecekleri düşüncesiyle lejyonu Batı’ya kaydırdı. Böylelikle Türkistanlı Türkler kendilerini Fransa, Danimarka, İtalya ve hatta Manş Adaları gibi çok farklı yerlerde buldular.
Türkistan Lejyonu: İkinci Dünya Savaşı’nda Alman Saflarında Savaşan Türkler, dünyayı kasıp kavuran bu dev savaşta Alman saflarında özgürlükleri için savaştıklarını düşünen, fakat sükût-u hayale uğrayan Türkistanlı Türklerin yaşadıklarını gözler önüne seriyor.
Türkistan yani Orta Asya, jeopolitik konumu, verimli toprakları, zengin hammadde yatakları ve insan kaynağıyla tarihin her döneminde önemli bir coğrafya olmuştur. İnsan kaynağının çoğunu oluşturan Türkler, hem Türkistan’da kalanları hem de o bölgeden ayrılanlarıyla tarihin dengesini değiştirmeyi başarmıştır. Coğrafyanın barındırdığı pek çok özellik, Türkistan’ı diğer ulusların hedefi haline getirmiş ve bölgeye özel politikalar geliştirmelerine yol açmıştır.
Hitler’in, “kapısı tekmelendiğinde çökeceğini” iddia ettiği Sovyetler Birliği, Barbarossa Harekâtı’nın ilk evrelerinde kazanılan süratli başarılara rağmen çökmemiş, Alman merkez taarruzu Moskova önlerinde durdurulmuştu. Çözüm için alternatif arayışına giren Almanlar, gözlerini Türkistan’a diktiler. Türkistan hem Almanlara geniş bir asker kaynağı sunacak hem Sovyetler Birliği’nin parçalanmasında diğer uluslara örnek teşkil edecek hem de Türkiye’yi Mihver Bloku’na çekmek için önemli bir koz olacaktı.
42.000’lik mevcuduyla ciddi bir güç olarak Türkistan Lejyonu 13 Ocak 1942’de kuruldu ve 24 Mart 1942’de teşkil yeniden düzenlenerek nihai savaş gücü halini aldı. Sovyetler Birliği’ne karşı Alman saflarında özgürlükleri için savaştıklarını düşünen lejyonerler başta Hitler’in takdirini kazandılarsa da daha sonra yine Hitler, Türkistanlı lejyonerlerin “bağımsızlık savaşçıları” haline gelebilecekleri ve Alman çıkarlarını tehdit edebilecekleri düşüncesiyle lejyonu Batı’ya kaydırdı. Böylelikle Türkistanlı Türkler kendilerini Fransa, Danimarka, İtalya ve hatta Manş Adaları gibi çok farklı yerlerde buldular.
Türkistan Lejyonu: İkinci Dünya Savaşı’nda Alman Saflarında Savaşan Türkler, dünyayı kasıp kavuran bu dev savaşta Alman saflarında özgürlükleri için savaştıklarını düşünen, fakat sükût-u hayale uğrayan Türkistanlı Türklerin yaşadıklarını gözler önüne seriyor.