Türkiye’de 29 Ekim 1923’te kurulan cumhuriyetle birlikte Atatürk ilke ve inkılâplarının, CHP’nin altı ilkesinin ve yeni devlet yapısına ait her bir unsurun sanat ile ilişkisinin hangi boyutlarda gerçekleştiği, rejimin yerleşmesi ve kökleşmesinde edebiyatın ve edebiyatçıların üstlendikleri roller konusunda bugüne kadar yapılmış derli toplu çalışmaların sayısı çok azdır.
Bazı ülkelerde genelde sanatın ve sanatçıların, özelde ise edebiyatın ve edebiyaçıların devlet tarafından yönlendirilmesinin ne kadar doğru veya yanlış olduğu Türkiye’ye nazaran çok fazla tartışılmıştır. Bu yöndeki araştırma yazılarının ve kitaplarının sayısı Türkiye’de hâlâ çok az sayılır. İşte elinizdeki bu kitap bu yöndeki boşluğu bir nebze de olsa doldurmayı hedeflemektedir.
Edebiyatın güdümlü hâle getirilmesi, devletin bağlı bulunduğu ilkelerin halka benimsetilmesi için sanatçılardan yararlanmanın yollarının aranması veya rejimin ve inkılâpların emrinde eserler verilmesi sanatın özüne aykırı bir olgu mudur yoksa bu, doğal bir iletişim sürecinin sonucu mudur? İşte bu kitabın “Türkiye’de Rejim ve Edebiyat” başlıklı ilk bölümünde bir taraftan 1923-1950 yılları arasında edebiyatın rejimle ve rejimin bağlı olduğu ideolojiyle olan ilişkisi irdelenmiş, bir taraftan da bu ilişkinin, sanatın gayesi ve özüne uygunluğu açısından durumu değerlendirilmiştir.
Türkiye’de 29 Ekim 1923’te kurulan cumhuriyetle birlikte Atatürk ilke ve inkılâplarının, CHP’nin altı ilkesinin ve yeni devlet yapısına ait her bir unsurun sanat ile ilişkisinin hangi boyutlarda gerçekleştiği, rejimin yerleşmesi ve kökleşmesinde edebiyatın ve edebiyatçıların üstlendikleri roller konusunda bugüne kadar yapılmış derli toplu çalışmaların sayısı çok azdır.
Bazı ülkelerde genelde sanatın ve sanatçıların, özelde ise edebiyatın ve edebiyaçıların devlet tarafından yönlendirilmesinin ne kadar doğru veya yanlış olduğu Türkiye’ye nazaran çok fazla tartışılmıştır. Bu yöndeki araştırma yazılarının ve kitaplarının sayısı Türkiye’de hâlâ çok az sayılır. İşte elinizdeki bu kitap bu yöndeki boşluğu bir nebze de olsa doldurmayı hedeflemektedir.
Edebiyatın güdümlü hâle getirilmesi, devletin bağlı bulunduğu ilkelerin halka benimsetilmesi için sanatçılardan yararlanmanın yollarının aranması veya rejimin ve inkılâpların emrinde eserler verilmesi sanatın özüne aykırı bir olgu mudur yoksa bu, doğal bir iletişim sürecinin sonucu mudur? İşte bu kitabın “Türkiye’de Rejim ve Edebiyat” başlıklı ilk bölümünde bir taraftan 1923-1950 yılları arasında edebiyatın rejimle ve rejimin bağlı olduğu ideolojiyle olan ilişkisi irdelenmiş, bir taraftan da bu ilişkinin, sanatın gayesi ve özüne uygunluğu açısından durumu değerlendirilmiştir.