Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne girme ve üye olma macerası yaklaşık yarım yüzyıl önce başladı ama bugüne kadar sonuçlanamadı. Yirminci yüzyılın ikinci yarısında sürekli olarak bu doğrultuda girişimler gündeme geldi. Türkiye, Avrupa Birliği’ne girmek ve yakın olmak için çaba gösterdikçe çaba gösterdikçe, Avrupa Birliği ve de ülkeleri ülkemizi dışlayan ve iten bir yaklaşımı planlı olarak uyguladılar. Türkiye’nin her atağa geçmesinde yeni yeni taleplerle ülkemizi oyaladılar. Bitmek tükenmek bilmeyen istekleri ile Türkiye’nin kendi içinde bocalamasına neden oldular.
Buna karşın Türkiye, Avrupa Birliği’ne üye olabilmek için kendisinden istenen her türlü talebe fazlasıyla uyum göstermiştir. Bu doğrultuda tam sekiz uyum paketi kabul edilmiş ve birçok yasal değişiklik yapılmıştır. Her uyum paketinin kabulünün ertesinde yeni bir uyum paketiyle karşımıza çıkan Avrupa Birliği, bitmek bilmeyen yeni isteklerini Türkiye’nin önüne dayatmıştır.
Avrupa Birliği yıllarca bize bir uygarlık projesi olarak gösterilmiş ve bizim bu ailede yer alabilmemiz için yeniden yapılanmamız zorlanmıştır. Aradan geçen yarım yüzyıllık dönem sonrasında, Türkiye’ye tam üyelik anlamında hiçbir güvence verilmemesi, otuz yıldır Türklerin hakkı olan serbest dolaşım hakkının uygulanmaması, Avrupa Birliği dönüştürme hakkını elinde tutarak Türkiye’ye yeni bir Yugoslavya tipi dağılma modelini dayatması, Türkiye’nin ulusal çıkarları doğrultusunda bir arayışa izin vermemesi, gümrük birliğine girme nedeniyle ortaya çıkan milyarlarca dolarlık dış borcu dengelemek için fon yardımlarını yapmaması, fonları Türkiye’yi parçalayacak ve dağıtacak sivil toplumculuk için kullandırması, Türkiye Cumhuriyeti’nin bekası için son derece olumsuz gelişmelerdir.
Son olarak dayatılan uyum paketleriyle devletimizin yetkili organları artık ülkemizin yarım yüzyıllık Avrupa macerasını hüsranla sonuçlanacağı gerçeğini yerinde ve zamanında değerlendirmeli ve Avrupa Birliği’nin, Türkiye’nin tam ve eşit üyeliği konusunda güven verici adımlar atmadıkça ödün verme sürecini kesmeleri gerektiğini görmelidirler.
Bu kitap, artık bir uygarlık projesinden daha çok yeni bir emperyalizm projesine dönüşen Avrupa Birliği macerasına son verilmesi gerektiğini Türk kamuoyuna anlatmak için hazırlanmıştır.
Türkiye Cumhuriyeti hiçbir zaman Avrupa Birliği’nin sömürgesi ya da uydusu olmayacaktır.
Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne girme ve üye olma macerası yaklaşık yarım yüzyıl önce başladı ama bugüne kadar sonuçlanamadı. Yirminci yüzyılın ikinci yarısında sürekli olarak bu doğrultuda girişimler gündeme geldi. Türkiye, Avrupa Birliği’ne girmek ve yakın olmak için çaba gösterdikçe çaba gösterdikçe, Avrupa Birliği ve de ülkeleri ülkemizi dışlayan ve iten bir yaklaşımı planlı olarak uyguladılar. Türkiye’nin her atağa geçmesinde yeni yeni taleplerle ülkemizi oyaladılar. Bitmek tükenmek bilmeyen istekleri ile Türkiye’nin kendi içinde bocalamasına neden oldular.
Buna karşın Türkiye, Avrupa Birliği’ne üye olabilmek için kendisinden istenen her türlü talebe fazlasıyla uyum göstermiştir. Bu doğrultuda tam sekiz uyum paketi kabul edilmiş ve birçok yasal değişiklik yapılmıştır. Her uyum paketinin kabulünün ertesinde yeni bir uyum paketiyle karşımıza çıkan Avrupa Birliği, bitmek bilmeyen yeni isteklerini Türkiye’nin önüne dayatmıştır.
Avrupa Birliği yıllarca bize bir uygarlık projesi olarak gösterilmiş ve bizim bu ailede yer alabilmemiz için yeniden yapılanmamız zorlanmıştır. Aradan geçen yarım yüzyıllık dönem sonrasında, Türkiye’ye tam üyelik anlamında hiçbir güvence verilmemesi, otuz yıldır Türklerin hakkı olan serbest dolaşım hakkının uygulanmaması, Avrupa Birliği dönüştürme hakkını elinde tutarak Türkiye’ye yeni bir Yugoslavya tipi dağılma modelini dayatması, Türkiye’nin ulusal çıkarları doğrultusunda bir arayışa izin vermemesi, gümrük birliğine girme nedeniyle ortaya çıkan milyarlarca dolarlık dış borcu dengelemek için fon yardımlarını yapmaması, fonları Türkiye’yi parçalayacak ve dağıtacak sivil toplumculuk için kullandırması, Türkiye Cumhuriyeti’nin bekası için son derece olumsuz gelişmelerdir.
Son olarak dayatılan uyum paketleriyle devletimizin yetkili organları artık ülkemizin yarım yüzyıllık Avrupa macerasını hüsranla sonuçlanacağı gerçeğini yerinde ve zamanında değerlendirmeli ve Avrupa Birliği’nin, Türkiye’nin tam ve eşit üyeliği konusunda güven verici adımlar atmadıkça ödün verme sürecini kesmeleri gerektiğini görmelidirler.
Bu kitap, artık bir uygarlık projesinden daha çok yeni bir emperyalizm projesine dönüşen Avrupa Birliği macerasına son verilmesi gerektiğini Türk kamuoyuna anlatmak için hazırlanmıştır.
Türkiye Cumhuriyeti hiçbir zaman Avrupa Birliği’nin sömürgesi ya da uydusu olmayacaktır.