Seküler karakterinin yanında insanı ontolojik yapısından ayırarak farklı bir konuma yerleştiren modernleşmenin, bizatihi kendisinde olduğu gibi, etkilediği bütün toplumların mevcut yapılarından kaynaklanan bazı ekstra sorunları bulunmaktadır. Kabaca son beş yüz yıllık dünya tarihinin en önemli dönüştürücü dinamiği olan modernitenin farklı ülkelerde, farklı görünümleri ortaya çıkmıştır. Türkiye gibi bu süreci nispeten tarihsel gecikmişlik ekseninde yaşayan ülkelerde ise sorunun daha farklı boyutları bulunmaktadır. Esasen sistematik olarak 19. yüzyılda modernleşmemin tüm yönleriyle yüzleşmek durumuyla karşı karşıya kalan Türk toplumu, kadim tarihinden gelen birikimiyle birlikte bir takım krizleri atlatarak bu alanda kendi deneyimini yaşamaktadır. Yoğun siyasal gelişmeler sebebiyle kendine ait deneyiminin düşünsel alt yapısını tam olarak oluşturamamak gibi bir handikapla malûl olan Türk modernleşmesi, yine bu sebeple bu süreci daha çok ampirik boyutlarıyla idrak etmek durumunda kalmıştır. Ancak yine de bu alanda, aydınlar açısından yoğun bir çabadan ve bunun sonucunda ortaya çıkan büyük bir birikimden söz etmek mümkündür. Özellikle İkinci Meşrutiyet döneminden itibaren bu alandaki düşünsel laboratuvarın oluşumuyla birlikte Cumhuriyet tarihi boyunca yaşanılan değişim, Türk entelektüelleri tarafından oldukça yüksek bir hassasiyetle ele alınmış ve değerlendirilmiştir. Bunun sonucunda Türk toplumunun bu alanda geçirdiği bir takım badirevi süreçlerden sonra, kendine özgü bir modernleşmenin imkânları konusunda bazı önemli ipuçlarına ulaşılmıştır.
Bu kitap, sözü edilen alanda Türk aydınlarının düşünsel çabaları ekseninde, Türk modernleşmesinin aksayan yanları ve çıkış yolları konusunda ortaya koydukları düşünce ve tezlerin bir değerlendirmesini ihtiva etmektedir. Bu yönüyle modernleşme ile birlikte Türkiye’de yaşanılan toplumsal, kültürel ve düşünsel değişimin anlaşılmasına dair bir pencereyi aralamaktadır.
Seküler karakterinin yanında insanı ontolojik yapısından ayırarak farklı bir konuma yerleştiren modernleşmenin, bizatihi kendisinde olduğu gibi, etkilediği bütün toplumların mevcut yapılarından kaynaklanan bazı ekstra sorunları bulunmaktadır. Kabaca son beş yüz yıllık dünya tarihinin en önemli dönüştürücü dinamiği olan modernitenin farklı ülkelerde, farklı görünümleri ortaya çıkmıştır. Türkiye gibi bu süreci nispeten tarihsel gecikmişlik ekseninde yaşayan ülkelerde ise sorunun daha farklı boyutları bulunmaktadır. Esasen sistematik olarak 19. yüzyılda modernleşmemin tüm yönleriyle yüzleşmek durumuyla karşı karşıya kalan Türk toplumu, kadim tarihinden gelen birikimiyle birlikte bir takım krizleri atlatarak bu alanda kendi deneyimini yaşamaktadır. Yoğun siyasal gelişmeler sebebiyle kendine ait deneyiminin düşünsel alt yapısını tam olarak oluşturamamak gibi bir handikapla malûl olan Türk modernleşmesi, yine bu sebeple bu süreci daha çok ampirik boyutlarıyla idrak etmek durumunda kalmıştır. Ancak yine de bu alanda, aydınlar açısından yoğun bir çabadan ve bunun sonucunda ortaya çıkan büyük bir birikimden söz etmek mümkündür. Özellikle İkinci Meşrutiyet döneminden itibaren bu alandaki düşünsel laboratuvarın oluşumuyla birlikte Cumhuriyet tarihi boyunca yaşanılan değişim, Türk entelektüelleri tarafından oldukça yüksek bir hassasiyetle ele alınmış ve değerlendirilmiştir. Bunun sonucunda Türk toplumunun bu alanda geçirdiği bir takım badirevi süreçlerden sonra, kendine özgü bir modernleşmenin imkânları konusunda bazı önemli ipuçlarına ulaşılmıştır.
Bu kitap, sözü edilen alanda Türk aydınlarının düşünsel çabaları ekseninde, Türk modernleşmesinin aksayan yanları ve çıkış yolları konusunda ortaya koydukları düşünce ve tezlerin bir değerlendirmesini ihtiva etmektedir. Bu yönüyle modernleşme ile birlikte Türkiye’de yaşanılan toplumsal, kültürel ve düşünsel değişimin anlaşılmasına dair bir pencereyi aralamaktadır.