Türkiye'nin son otuz yılı, Türkiye'de siyasetin dönüşümü açısından çok kritik ve yoğun bir dönemi ifade etmektedir. Bugün “Eski Türkiye” olarak ifade edilen bir sürecin son yıllarında “Yeni Türkiye”ye geçişin tüm izlerini görebildiğimiz bu otuz yıl içinde Türkiye'nin siyaset, ekonomi ve dış politika açısından oldukça köklü dönüşümlere uğradığını göreceğiz. Türkiye'nin bu köklü dönüşümü, gerek yeni dünya düzeninin ülke üzerindeki etkilerinden gerekse ülke içindeki yeni siyasal iktidar biçimlerinin politik vizyonlarından doğrudan etkilenmiştir. Soğuk Savaş sonrası süreçte küresel eksende ortaya çıkan yapısal dönüşümün etkilerini yakından hisseden Türkiye'nin önüne çıkan yeni fırsatlar, yeni bir politik vizyon zemininde değerlendirmeye alınmıştır. 1990'lardan itibaren Türkiye'nin “küresel” vizyon iddiası ise yalnızca bir dış politika talebi olarak görülmemeli, ekonomi politikalarından siyasal rejim tartışmalarına kadar oldukça geniş bir zeminde çok daha köklü bir tartışmanın başlığı olarak ifade edilmelidir.
Türkiye'nin son otuz yılı, Türkiye'de siyasetin dönüşümü açısından çok kritik ve yoğun bir dönemi ifade etmektedir. Bugün “Eski Türkiye” olarak ifade edilen bir sürecin son yıllarında “Yeni Türkiye”ye geçişin tüm izlerini görebildiğimiz bu otuz yıl içinde Türkiye'nin siyaset, ekonomi ve dış politika açısından oldukça köklü dönüşümlere uğradığını göreceğiz. Türkiye'nin bu köklü dönüşümü, gerek yeni dünya düzeninin ülke üzerindeki etkilerinden gerekse ülke içindeki yeni siyasal iktidar biçimlerinin politik vizyonlarından doğrudan etkilenmiştir. Soğuk Savaş sonrası süreçte küresel eksende ortaya çıkan yapısal dönüşümün etkilerini yakından hisseden Türkiye'nin önüne çıkan yeni fırsatlar, yeni bir politik vizyon zemininde değerlendirmeye alınmıştır. 1990'lardan itibaren Türkiye'nin “küresel” vizyon iddiası ise yalnızca bir dış politika talebi olarak görülmemeli, ekonomi politikalarından siyasal rejim tartışmalarına kadar oldukça geniş bir zeminde çok daha köklü bir tartışmanın başlığı olarak ifade edilmelidir.