1990'lı yıllar Türkiye'si devlet/parti ve partiler-arası ilişkilerde sınırlandırılmış siyasal mekanın artık toplumsal dinamiklere ve hızla değişen toplumsal yapının taleplerine yanıt veremez bir duruma düşmesine sahne olmakta. Siyasal yaşamın her alanında sistemsel bir krizin yaşanmakta olduğunu gözlemliyoruz. Daha somut olarak söylersek, devlet ile toplum arasında, hem toplumsal sorunların çözümü hem de toplumsal taleplerin karar alma süreçlerine eklemlenmesi bağlamlarında yaşanan bire temsiliyet krizi var. Günümüzün sorunları sistemsel nitelikleri içinde uzun dönemli çözümler talep eden ve siyasal mekanın yeniden örgütlenmesini gerekli kılan sorunlar. Fakat, ne devletçi siyasal söylem ne de değişen toplumu temsil edemeyen parlamenter sistem bu sorunlara yanıt verecek bir nitelik gösteriyor.
1990'lı yıllar Türkiye'si devlet/parti ve partiler-arası ilişkilerde sınırlandırılmış siyasal mekanın artık toplumsal dinamiklere ve hızla değişen toplumsal yapının taleplerine yanıt veremez bir duruma düşmesine sahne olmakta. Siyasal yaşamın her alanında sistemsel bir krizin yaşanmakta olduğunu gözlemliyoruz. Daha somut olarak söylersek, devlet ile toplum arasında, hem toplumsal sorunların çözümü hem de toplumsal taleplerin karar alma süreçlerine eklemlenmesi bağlamlarında yaşanan bire temsiliyet krizi var. Günümüzün sorunları sistemsel nitelikleri içinde uzun dönemli çözümler talep eden ve siyasal mekanın yeniden örgütlenmesini gerekli kılan sorunlar. Fakat, ne devletçi siyasal söylem ne de değişen toplumu temsil edemeyen parlamenter sistem bu sorunlara yanıt verecek bir nitelik gösteriyor.