Türkiye ve Tunus tarihi, dini ve kültürel açıdan birçok ortak noktaya sahip iki ülke olarak dikkat çekmektedir. Bu iki ülkenin bir diğer benzer noktası her ikisinde benimsenen laiklik modelidir. Bu iki ülkede bağımsızlığın ardından modernleşme projesinin bir parçası olarak benimsenen “otoriter laiklik” dine müdahale aracı olarak görülmüştür. Toplumsal alanda dini unsurlar sıkı bir şekilde kontrol edilmiş ve devlet kendi benimsediği din anlayışını halka dayatmaktan geri durmamıştır.
Resmi laiklik söylemini eleştiren ve siyasal alanda varlık göstermek isteyen “muhafazakâr aktörler” ise Batı yanlısı seçkinler tarafından siyasetten dışlanmıştır. Dolayısıyla Batı’da insan hakları, ileri demokrasi ve hukukun üstünlüğünün teminatı olarak düşünülen laiklik kavramı, İslam Dünyası’nda benzer bir etki ortaya çıkarmamıştır. Bununla birlikte, hem Türkiye’de hem de Tunus’ta muhafazakâr aktörler siyasal alanda etkinliğini sürdürmekte ve geniş kitleler tarafından desteklenmektedir. Bu çalışmada, her iki ülkede de din ve vicdan hürriyetini merkeze alan ve inançlarından dolayı vatandaşların baskı görmediği “demokratik laiklik” anlayışına doğru bir geçiş olduğu vurgulanmaktadır. Esasen, bir ülkede devlet ve toplumsal aktörler arasındaki karşılıklı etkileşimler, benimsenen laiklik modelinin zaman içinde dönüşmesinde önemli bir rol oynayabilir ve bu dönüşüm demokratik yönetimin istikrarını etkilemektedir.
Türkiye ve Tunus tarihi, dini ve kültürel açıdan birçok ortak noktaya sahip iki ülke olarak dikkat çekmektedir. Bu iki ülkenin bir diğer benzer noktası her ikisinde benimsenen laiklik modelidir. Bu iki ülkede bağımsızlığın ardından modernleşme projesinin bir parçası olarak benimsenen “otoriter laiklik” dine müdahale aracı olarak görülmüştür. Toplumsal alanda dini unsurlar sıkı bir şekilde kontrol edilmiş ve devlet kendi benimsediği din anlayışını halka dayatmaktan geri durmamıştır.
Resmi laiklik söylemini eleştiren ve siyasal alanda varlık göstermek isteyen “muhafazakâr aktörler” ise Batı yanlısı seçkinler tarafından siyasetten dışlanmıştır. Dolayısıyla Batı’da insan hakları, ileri demokrasi ve hukukun üstünlüğünün teminatı olarak düşünülen laiklik kavramı, İslam Dünyası’nda benzer bir etki ortaya çıkarmamıştır. Bununla birlikte, hem Türkiye’de hem de Tunus’ta muhafazakâr aktörler siyasal alanda etkinliğini sürdürmekte ve geniş kitleler tarafından desteklenmektedir. Bu çalışmada, her iki ülkede de din ve vicdan hürriyetini merkeze alan ve inançlarından dolayı vatandaşların baskı görmediği “demokratik laiklik” anlayışına doğru bir geçiş olduğu vurgulanmaktadır. Esasen, bir ülkede devlet ve toplumsal aktörler arasındaki karşılıklı etkileşimler, benimsenen laiklik modelinin zaman içinde dönüşmesinde önemli bir rol oynayabilir ve bu dönüşüm demokratik yönetimin istikrarını etkilemektedir.