“Denize hâkim olan cihana hâkim olur”.
Barbaros Hayreddin Paşa (1478-1546)
İnsanlık tarihi, denizler ve okyanuslar olmadan düşünülemez. Okyanuslar ya da denizler, dünyada hâkimiyet kurma stratejilerinin kalbidir. Daha da ötesi, devletlerin kaderlerini etkileyen alanlardır.
Devletlerin büyük stratejileri için önemli olan deniz hukuku, uluslararası kamu hukukunun bir parçası olarak son 20 yıldır artan önemiyle bugün dünya üzerinde önemini hissettiren bir konuma gelmiştir. Deniz hukukunun artan önemi, daha çok kıyı devletlerinin örtüşen talepleri sonrasında kimi zaman savaşın eşiğine varabilecek kadar yükselen gerginlikler yaşanıyor olmasından kaynaklanmaktadır.
Türkiye'nin, dünyanın başka yerlerinde olduğu gibi Akdeniz, Adalar Denizi veya Karadeniz'de kendi deniz yetki alanlarını belirleme ve egemen haklarını talep etme hakkı, tamamen deniz hukukunun oluşturduğu örf ve âdet hukukundan kaynaklanmaktadır. Akdeniz'deki problemler de deniz hukuku prensiplerini yok sayan Yunanistan gibi ülkelerin tutumları ile daha net görülmektedir.
Bu eser, Türk deniz yetki alanlarında verilen mücadelenin bilimsel zeminde ilerletilmesi adına gerçekleştirilen çalışmalara katkı sağlamak için kaleme alınmıştır. Türk deniz yetki alanlarının kamu hukuku boyutu kritiktir ve dış politikada birincil önemdedir.
Hukuksal ve teknik rejimin kurulmasına dair atılacak adımlarda başlangıç niteliği taşıyan bu eseri, ilgi duyan herkesin heyecan ve merakla okuması temennisiyle…
“Denize hâkim olan cihana hâkim olur”.
Barbaros Hayreddin Paşa (1478-1546)
İnsanlık tarihi, denizler ve okyanuslar olmadan düşünülemez. Okyanuslar ya da denizler, dünyada hâkimiyet kurma stratejilerinin kalbidir. Daha da ötesi, devletlerin kaderlerini etkileyen alanlardır.
Devletlerin büyük stratejileri için önemli olan deniz hukuku, uluslararası kamu hukukunun bir parçası olarak son 20 yıldır artan önemiyle bugün dünya üzerinde önemini hissettiren bir konuma gelmiştir. Deniz hukukunun artan önemi, daha çok kıyı devletlerinin örtüşen talepleri sonrasında kimi zaman savaşın eşiğine varabilecek kadar yükselen gerginlikler yaşanıyor olmasından kaynaklanmaktadır.
Türkiye'nin, dünyanın başka yerlerinde olduğu gibi Akdeniz, Adalar Denizi veya Karadeniz'de kendi deniz yetki alanlarını belirleme ve egemen haklarını talep etme hakkı, tamamen deniz hukukunun oluşturduğu örf ve âdet hukukundan kaynaklanmaktadır. Akdeniz'deki problemler de deniz hukuku prensiplerini yok sayan Yunanistan gibi ülkelerin tutumları ile daha net görülmektedir.
Bu eser, Türk deniz yetki alanlarında verilen mücadelenin bilimsel zeminde ilerletilmesi adına gerçekleştirilen çalışmalara katkı sağlamak için kaleme alınmıştır. Türk deniz yetki alanlarının kamu hukuku boyutu kritiktir ve dış politikada birincil önemdedir.
Hukuksal ve teknik rejimin kurulmasına dair atılacak adımlarda başlangıç niteliği taşıyan bu eseri, ilgi duyan herkesin heyecan ve merakla okuması temennisiyle…