Uluslararası ilişkilerin ulusal/yerel düzeydeki toplumsal ilişkilerden oldukça farklı bir işleyiş mekanizması bulunmaktadır, zira burada merkezi bir otoritenin eksikliği yoğun şekilde hissedilmektedir. Bu nedenledir ki egemen eşitler arasındaki ilişki tipi hiyerarşik olmaktan ziyade anarşiktir. Ulusal/yerel düzeyde toplum üyeleri arasında var olan belirli bir alışkanlığın uzunca bir süredir devam etmesi durumunda, merkezi otorite bu alışkanlığın ihlalini yazılı olarak bir yaptırıma bağlar ve hukuk kuralı yaratır. Diğer taraftan uluslararası ilişkilerdeki mevzubahis merkezi otorite eksikliği, alışkanlıkların uluslararası toplumdan bağımsız olarak yazılı hukuk kuralları haline getirilmelerini engeller. İşin ilginç yanı şudur ki herhangi bir yerde yazılı olmasalar bile zorunluluk haline gelen alışkanlıklar artık bütün devletleri bağlamaktadır, zira bunlar uluslararası teamül halini almıştır. Belirtmek gerekir ki bazı durumda geniş katılımlı yazılı uluslararası antlaşmalar da bir süre sonra taraf olmayan devletleri de bağlamaya başlar; ancak bu bağlayıcılık uluslararası antlaşmanın kendisinden değil, bu antlaşma hükümlerinin geniş katılım sayesinde uluslararası teamül hukuku kurallarına dönüşmesinden kaynaklanmaktadır. Peki devletler, diğer devletler tarafından bir zorunluluk ihtiyacından ötürü uzun süredir tekrarlanan davranışlara, bu davranışlar hiçbir yerde yazılı olmasa ve hatta bu davranışlara itiraz etseler bile uymak zorundalar mıdır? İşte eldeki kitap bu kritik soruyu bir yönüyle cevaplamayı amaç edinmiştir. Bu açıdan bu kitap uluslararası ilişkilerin asi çocuklarının hikayesini konu edinmektedir. Uluslararası toplumun çoğunluğu tarafından kabul edilen bir teamül hukuku kuralına itiraz eden devletlerin durumunu ele alan bu çalışma, uluslararası hukukun en kadim kaynağı olan teamül üzerine odaklanmaktadır. Ancak belirtmek gerekir ki bu çalışmada teamülün ne olduğu veya nasıl ortaya çıktığı gibi üzerinde sıklıkla durulan tartışmalara derinlemesine girmekten bilinçli olarak kaçınıyoruz. Eğer teamül hukuku uluslararası kamu hukukunun spesifik bir konusu ise ki şüphesiz öyledir , biz o spesifik konunun içerisinde spesifik bir soruya odaklanıyoruz. Egemen eşitlerin olduğu uluslararası ilişkilerde kolektif irade bireysel iradelere galebe çalmakta mıdır? Cevabı hemen verelim: Hem evet hem hayır. Bu cevabımızdan tatmin olmayan okuyucuların ki neden olsunlar bu monografinin takip eden satırlarında tatmin edici cevaplar bulmalarını umuyoruz.
Uluslararası ilişkilerin ulusal/yerel düzeydeki toplumsal ilişkilerden oldukça farklı bir işleyiş mekanizması bulunmaktadır, zira burada merkezi bir otoritenin eksikliği yoğun şekilde hissedilmektedir. Bu nedenledir ki egemen eşitler arasındaki ilişki tipi hiyerarşik olmaktan ziyade anarşiktir. Ulusal/yerel düzeyde toplum üyeleri arasında var olan belirli bir alışkanlığın uzunca bir süredir devam etmesi durumunda, merkezi otorite bu alışkanlığın ihlalini yazılı olarak bir yaptırıma bağlar ve hukuk kuralı yaratır. Diğer taraftan uluslararası ilişkilerdeki mevzubahis merkezi otorite eksikliği, alışkanlıkların uluslararası toplumdan bağımsız olarak yazılı hukuk kuralları haline getirilmelerini engeller. İşin ilginç yanı şudur ki herhangi bir yerde yazılı olmasalar bile zorunluluk haline gelen alışkanlıklar artık bütün devletleri bağlamaktadır, zira bunlar uluslararası teamül halini almıştır. Belirtmek gerekir ki bazı durumda geniş katılımlı yazılı uluslararası antlaşmalar da bir süre sonra taraf olmayan devletleri de bağlamaya başlar; ancak bu bağlayıcılık uluslararası antlaşmanın kendisinden değil, bu antlaşma hükümlerinin geniş katılım sayesinde uluslararası teamül hukuku kurallarına dönüşmesinden kaynaklanmaktadır. Peki devletler, diğer devletler tarafından bir zorunluluk ihtiyacından ötürü uzun süredir tekrarlanan davranışlara, bu davranışlar hiçbir yerde yazılı olmasa ve hatta bu davranışlara itiraz etseler bile uymak zorundalar mıdır? İşte eldeki kitap bu kritik soruyu bir yönüyle cevaplamayı amaç edinmiştir. Bu açıdan bu kitap uluslararası ilişkilerin asi çocuklarının hikayesini konu edinmektedir. Uluslararası toplumun çoğunluğu tarafından kabul edilen bir teamül hukuku kuralına itiraz eden devletlerin durumunu ele alan bu çalışma, uluslararası hukukun en kadim kaynağı olan teamül üzerine odaklanmaktadır. Ancak belirtmek gerekir ki bu çalışmada teamülün ne olduğu veya nasıl ortaya çıktığı gibi üzerinde sıklıkla durulan tartışmalara derinlemesine girmekten bilinçli olarak kaçınıyoruz. Eğer teamül hukuku uluslararası kamu hukukunun spesifik bir konusu ise ki şüphesiz öyledir , biz o spesifik konunun içerisinde spesifik bir soruya odaklanıyoruz. Egemen eşitlerin olduğu uluslararası ilişkilerde kolektif irade bireysel iradelere galebe çalmakta mıdır? Cevabı hemen verelim: Hem evet hem hayır. Bu cevabımızdan tatmin olmayan okuyucuların ki neden olsunlar bu monografinin takip eden satırlarında tatmin edici cevaplar bulmalarını umuyoruz.