Uluslararası Hukukta Koruma Sorumluluğu’nun Arap Ülkelerinde Uygulanması Libya, Suriye, Yemen ve Bahreyn Örnekleri
İnsani müdahale, uluslararası hukuk sisteminde devletin egemenliğini koruma hakkı, iç işlerine müdahale edilmemesi ve uluslararası toplumun insan hakları ihlallerini durdurmak için müdahale hakkı konusunda uzlaşma sağlanamamıştır. Büyük devletlerin karşıt devletlerdeki insan hakları ihlallerini kendi siyasi çıkarları için kullanmaya çalışıp çalışmayacağı konusunda ise çok sayıda soru ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla insani gerekçelerle müdahalenin devlet egemenliğine zarar vermeden hukuki ve meşru bir zeminini hazırlamak gerekmiştir. Bu da ulusal egemenlik ile çakışması sorunsalı dikkate alınarak kolektif koruma sorumluluğunun etkinleştirilmesine yol açmıştır. Bu amaçla Uluslararası Müdahale ve Devlet Egemenliği Komisyonunu (ICISS) Raporu yayımlanmıştır.
ICISS raporu, egemenlik ve iç işlerine karışmama ilkesi de dahil olmak üzere Vestfalya Antlaşması (1648) ile pekiştirilen uluslararası sistemin, bazı temellerini yeniden değerlendirmiştir. Rapora göre, devletlerin egemenlik hakkı ile uluslararası toplumun müdahale sorumluluğu arasındaki temel çelişkiyi çözmenin alternatif bir yaklaşımı olarak koruma sorumluluğu adı verilen yeni bir kavram formüle edilmiştir. Soykırım, savaş suçları, etnik temizlik ve insanlığa karşı suçlar koruma sorumluluğuna dahil edilmiştir.
Uluslararası ilişkilerin gelişimi ve insan haklarına saygıya ilişkin uluslararası hukuk kuralları şeklinde yansıyan insan onuruna saygı zarureti hususunda farkındalık ortaya çıkmıştır. Devlet ile vatandaşları arasında bir sızma meydana getirmiş ve devletin halkı ile kurulu siyasal rejim arasındaki ayrım uluslararası düzeyde daha açık hale gelmiştir. Artık hükümet, halkı uluslararası düzeyde temsil ettiğini, meşruiyetini milletin iradesinden aldığını iddia etmiş ve bireylerin haklarına uluslararası düzeyde saygı gösterilmesini istemiştir. Bir yandan hükümet, uluslararası düzeyde halkın tek temsilcisi, çıkarlarının koruyucusu ve haklarının savunucusu sayılırken diğer taraftan da bu halkın haklarına saygı ve koruma konusunda uluslararası taraflara güvence vermekte ve uluslararası makamlar önünde sorgulanmaktadır.
İnsan haklarına yönelik tekrarlanan ihlaller karşısında, uluslararası toplumun ne ölçüde sorumlu olduğu hukuki bir ihtilaf ortaya çıkarmıştır. İnsan hakları ve açık ihlaller meselesi ile bu farklı rejimlerin uygulamalarının uluslararası toplum açısından göz ardı edilebilir değildir. Bu ihlalleri durdurmak amacıyla müdahale etmek üzere uluslararası toplumun harekete geçmesi gerekmektedir. Ancak burada ortaya çıkan ve çözülmesi gereken en bariz sorun şudur: İnsanların acılarına son vermekten kim sorumludur? Yani insani korumayı uygulama otoritesine kim sahiptir?
İnsani gerekçelerle müdahale konusu ve koruma sorumluluğu, uluslararası ilişkilerin ve uluslararası hukukun kritik konuları olarak öne çıkmaktadır. Nitekim kavram, özellikle de Arap Dünyası'nı sarsan değişim dalgası karşısında uluslararası kamuoyunun temel kaygılarından birini ifade etmektedir. Ayrıca son zamanlarda insani gerekçelerle müdahale ve koruma sorumluluğu çerçevesinde müdahaleler artmıştır. Bu da hukuki dayanakları,koruma sorumluluğu ilkeleri ve gerekli kriterlere ne ölçüde uyulduğu konusunda inceleme ve değerlendirme zaruretini doğurmuştur.Tunus ve Mısır'ın yanı sıra Arap Baharı'ndan etkilenen Libya, Suriye ve özellikle Yemen ve Bahreyn'de durum daha değişken ve daha kanlı bir hal almıştır. Arap bölgesinin jeopolitik konumu itibarıyla özel bir niteliğe haiz olması nedeniyle insanlığı savunmak için müdahale düşüncesini bir kez daha gündeme getirmiştir. Burada koruma sorumluluğunun uygulanması ile ilgili bazı soru işaretleri bulunmaktadır.
İnsani müdahale, uluslararası hukuk sisteminde devletin egemenliğini koruma hakkı, iç işlerine müdahale edilmemesi ve uluslararası toplumun insan hakları ihlallerini durdurmak için müdahale hakkı konusunda uzlaşma sağlanamamıştır. Büyük devletlerin karşıt devletlerdeki insan hakları ihlallerini kendi siyasi çıkarları için kullanmaya çalışıp çalışmayacağı konusunda ise çok sayıda soru ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla insani gerekçelerle müdahalenin devlet egemenliğine zarar vermeden hukuki ve meşru bir zeminini hazırlamak gerekmiştir. Bu da ulusal egemenlik ile çakışması sorunsalı dikkate alınarak kolektif koruma sorumluluğunun etkinleştirilmesine yol açmıştır. Bu amaçla Uluslararası Müdahale ve Devlet Egemenliği Komisyonunu (ICISS) Raporu yayımlanmıştır.
ICISS raporu, egemenlik ve iç işlerine karışmama ilkesi de dahil olmak üzere Vestfalya Antlaşması (1648) ile pekiştirilen uluslararası sistemin, bazı temellerini yeniden değerlendirmiştir. Rapora göre, devletlerin egemenlik hakkı ile uluslararası toplumun müdahale sorumluluğu arasındaki temel çelişkiyi çözmenin alternatif bir yaklaşımı olarak koruma sorumluluğu adı verilen yeni bir kavram formüle edilmiştir. Soykırım, savaş suçları, etnik temizlik ve insanlığa karşı suçlar koruma sorumluluğuna dahil edilmiştir.
Uluslararası ilişkilerin gelişimi ve insan haklarına saygıya ilişkin uluslararası hukuk kuralları şeklinde yansıyan insan onuruna saygı zarureti hususunda farkındalık ortaya çıkmıştır. Devlet ile vatandaşları arasında bir sızma meydana getirmiş ve devletin halkı ile kurulu siyasal rejim arasındaki ayrım uluslararası düzeyde daha açık hale gelmiştir. Artık hükümet, halkı uluslararası düzeyde temsil ettiğini, meşruiyetini milletin iradesinden aldığını iddia etmiş ve bireylerin haklarına uluslararası düzeyde saygı gösterilmesini istemiştir. Bir yandan hükümet, uluslararası düzeyde halkın tek temsilcisi, çıkarlarının koruyucusu ve haklarının savunucusu sayılırken diğer taraftan da bu halkın haklarına saygı ve koruma konusunda uluslararası taraflara güvence vermekte ve uluslararası makamlar önünde sorgulanmaktadır.
İnsan haklarına yönelik tekrarlanan ihlaller karşısında, uluslararası toplumun ne ölçüde sorumlu olduğu hukuki bir ihtilaf ortaya çıkarmıştır. İnsan hakları ve açık ihlaller meselesi ile bu farklı rejimlerin uygulamalarının uluslararası toplum açısından göz ardı edilebilir değildir. Bu ihlalleri durdurmak amacıyla müdahale etmek üzere uluslararası toplumun harekete geçmesi gerekmektedir. Ancak burada ortaya çıkan ve çözülmesi gereken en bariz sorun şudur: İnsanların acılarına son vermekten kim sorumludur? Yani insani korumayı uygulama otoritesine kim sahiptir?
İnsani gerekçelerle müdahale konusu ve koruma sorumluluğu, uluslararası ilişkilerin ve uluslararası hukukun kritik konuları olarak öne çıkmaktadır. Nitekim kavram, özellikle de Arap Dünyası'nı sarsan değişim dalgası karşısında uluslararası kamuoyunun temel kaygılarından birini ifade etmektedir. Ayrıca son zamanlarda insani gerekçelerle müdahale ve koruma sorumluluğu çerçevesinde müdahaleler artmıştır. Bu da hukuki dayanakları,koruma sorumluluğu ilkeleri ve gerekli kriterlere ne ölçüde uyulduğu konusunda inceleme ve değerlendirme zaruretini doğurmuştur.Tunus ve Mısır'ın yanı sıra Arap Baharı'ndan etkilenen Libya, Suriye ve özellikle Yemen ve Bahreyn'de durum daha değişken ve daha kanlı bir hal almıştır. Arap bölgesinin jeopolitik konumu itibarıyla özel bir niteliğe haiz olması nedeniyle insanlığı savunmak için müdahale düşüncesini bir kez daha gündeme getirmiştir. Burada koruma sorumluluğunun uygulanması ile ilgili bazı soru işaretleri bulunmaktadır.