15. yüzyıldan başlayarak 17. yüzyıl ortalarına kadar süren Coğrafi Keşifler ve bu süreci takip eden 19. yüzyıl Sanayii Devrimi ile Batılı Devletler; Doğu’daki kadim uygarlıklara, geleneklere, kültürlere ve bunlara bağlı olarak gelişen iktisadi faaliyetlere bir alternatif üretme gayretine girmişlerdir. İhtiyaç fazlası kitlesel üretime olanak sağlayan Sanayii Devrimi hammadde ihtiyacını karşılamak adına Coğrafi Keşiflerle açılan yollarda diğer ülkelere ait sadece doğal kaynakları değil aynı zamanda kültürel emperyalizm ile o ülkelerdeki sosyal benlikleri de tahrip etmişlerdir. Halklar zamanla kendilerini sömürenlere hayranlık duyar hale getirilmiş, bu sosyal travmalar da kuşaklararasında naklolmuştur. Ancak, 19. ve 20. yüzyıllarda zirve yapan bu makus tarih 21. yüzyılda tersine dönme istikametindedir. Artık neo-liberal politikalarda sona gelinmiş, Dünyamızın “küresel bir köy” olma fantezileri de sükut-u hayale uğramıştır. 21. yüzyıl ile birlikte evrenselin içerisinde yerellik aranır hale gelmiş, yerel bir temele dayanmayan evrensel ise köksüz kalmıştır. Elbette ki bu dönüşüm uluslararası siyaseti de derinden etkilemiştir. Artık Uluslararası İlişkilerin konusu bölgesel ittifakların önem kazandığı çok kutuplu dünya düzenidir. Asya ise; Afrika ve Latin Amerika ile birlikte geçtiğimiz birkaç yüzyıldaki güçsüz sosyal psikolojisini geride bırakmıştır. Tıpkı geçmişte olduğu gibi kökleri üzerinde yükselen, aynı zamanda da teknolojiyi en ileri seviyede kullanan kadim uygarlıklara sahip bu ülkeler kitabımızın ismini de esin kaynağı olmuştur:
Uluslararası İlişkilerde ASYA Yeniden
15. yüzyıldan başlayarak 17. yüzyıl ortalarına kadar süren Coğrafi Keşifler ve bu süreci takip eden 19. yüzyıl Sanayii Devrimi ile Batılı Devletler; Doğu’daki kadim uygarlıklara, geleneklere, kültürlere ve bunlara bağlı olarak gelişen iktisadi faaliyetlere bir alternatif üretme gayretine girmişlerdir. İhtiyaç fazlası kitlesel üretime olanak sağlayan Sanayii Devrimi hammadde ihtiyacını karşılamak adına Coğrafi Keşiflerle açılan yollarda diğer ülkelere ait sadece doğal kaynakları değil aynı zamanda kültürel emperyalizm ile o ülkelerdeki sosyal benlikleri de tahrip etmişlerdir. Halklar zamanla kendilerini sömürenlere hayranlık duyar hale getirilmiş, bu sosyal travmalar da kuşaklararasında naklolmuştur. Ancak, 19. ve 20. yüzyıllarda zirve yapan bu makus tarih 21. yüzyılda tersine dönme istikametindedir. Artık neo-liberal politikalarda sona gelinmiş, Dünyamızın “küresel bir köy” olma fantezileri de sükut-u hayale uğramıştır. 21. yüzyıl ile birlikte evrenselin içerisinde yerellik aranır hale gelmiş, yerel bir temele dayanmayan evrensel ise köksüz kalmıştır. Elbette ki bu dönüşüm uluslararası siyaseti de derinden etkilemiştir. Artık Uluslararası İlişkilerin konusu bölgesel ittifakların önem kazandığı çok kutuplu dünya düzenidir. Asya ise; Afrika ve Latin Amerika ile birlikte geçtiğimiz birkaç yüzyıldaki güçsüz sosyal psikolojisini geride bırakmıştır. Tıpkı geçmişte olduğu gibi kökleri üzerinde yükselen, aynı zamanda da teknolojiyi en ileri seviyede kullanan kadim uygarlıklara sahip bu ülkeler kitabımızın ismini de esin kaynağı olmuştur:
Uluslararası İlişkilerde ASYA Yeniden