Kitabın amacı işlevsiz ya da işe yaramaz görünüyor ise uluslararası hukukun nasıl bir şey olduğunu anlamaya çalışma gereğini ortaya koymaktır. Bunu yaparken de yine aslında uluslararası hukuku kendilerine bir uğraş alanı olarak belirleyenlerin doğal bir uluslararası hukuk övgüsü yapma eğilimini hatırda tutmaya çalıştım. İşin aslı, elbette ki ahlaki bir tasavvur olarak ve deontolojik bir araç olarak kurguladığımız ve çare olarak sunmaya hazır olduğumuz uluslararası hukuk övgüye ve teşvike değerdir, bu nedenle kendisinde vehmettiğimiz işlev ve rolleri ile uluslararası hukukun önemini ve uygulanması gerektiğini vurgulamaya devam etmemiz gerekir. Öte yandan, olması gereken, savunucularının idealize ederek sunduğu uluslararası hukukun, normatif ve buyurgan olduğu için eksik bir görünümü olarak gördüğüm ve pratik uluslararası ilişkilerde varlığını işaret edebileceğimiz uluslararası hukuk ise siyasi bir tasavvur formunda ele alındığında daha kolay anlaşılabilir. Kitabın temel hareket noktası işte tam olarak budur. Uluslararası hukukun politiği diye bir zemin belki vardır, ama henüz keşfedilmemiştir. Uluslararası hukukun siyasi unsur ve taraflarına işaret eden çok sayıdaki çalışma zımnen böylesi bir keşif ameliyesinin gereğini vurgulamaktadır. Siyaseti, özellikle de devletler arasındaki yoğun etkileşim ve iletişim ile şekillenen ilişkiler bütününün uluslararası hukuk realitesinin özünü oluşturduğu şeklindeki yaklaşım, bu açıdan söz konusu hareket noktasının temelini oluşturmaktadır. Çünkü doğru anlaşıldığı şekliyle gerçeklik esasen ve özü itibarı ile hukuka uygundur ve devletler arasındaki koordineli ilişkilere içkin hukuki uygunluğa dönüştürüldüğünde uluslararası hukukun nasıl işlediği görülebilecektir.
Kitabın amacı işlevsiz ya da işe yaramaz görünüyor ise uluslararası hukukun nasıl bir şey olduğunu anlamaya çalışma gereğini ortaya koymaktır. Bunu yaparken de yine aslında uluslararası hukuku kendilerine bir uğraş alanı olarak belirleyenlerin doğal bir uluslararası hukuk övgüsü yapma eğilimini hatırda tutmaya çalıştım. İşin aslı, elbette ki ahlaki bir tasavvur olarak ve deontolojik bir araç olarak kurguladığımız ve çare olarak sunmaya hazır olduğumuz uluslararası hukuk övgüye ve teşvike değerdir, bu nedenle kendisinde vehmettiğimiz işlev ve rolleri ile uluslararası hukukun önemini ve uygulanması gerektiğini vurgulamaya devam etmemiz gerekir. Öte yandan, olması gereken, savunucularının idealize ederek sunduğu uluslararası hukukun, normatif ve buyurgan olduğu için eksik bir görünümü olarak gördüğüm ve pratik uluslararası ilişkilerde varlığını işaret edebileceğimiz uluslararası hukuk ise siyasi bir tasavvur formunda ele alındığında daha kolay anlaşılabilir. Kitabın temel hareket noktası işte tam olarak budur. Uluslararası hukukun politiği diye bir zemin belki vardır, ama henüz keşfedilmemiştir. Uluslararası hukukun siyasi unsur ve taraflarına işaret eden çok sayıdaki çalışma zımnen böylesi bir keşif ameliyesinin gereğini vurgulamaktadır. Siyaseti, özellikle de devletler arasındaki yoğun etkileşim ve iletişim ile şekillenen ilişkiler bütününün uluslararası hukuk realitesinin özünü oluşturduğu şeklindeki yaklaşım, bu açıdan söz konusu hareket noktasının temelini oluşturmaktadır. Çünkü doğru anlaşıldığı şekliyle gerçeklik esasen ve özü itibarı ile hukuka uygundur ve devletler arasındaki koordineli ilişkilere içkin hukuki uygunluğa dönüştürüldüğünde uluslararası hukukun nasıl işlediği görülebilecektir.