Boğucu bir ağustos sıcağında, bir tepeden aşağıya doğru inmekteydik. Önümüzde, ta ufkun dumanlı maviliklerine kadar uzanan simsiyah bir yol… Sağ tarafımızda durgunca akan Kızılırmak... Nehrin etrafını saran ağaçların yeşilliği ve serinliği suya aksediyordu. Solumuzda ise sıhhiye birlikleri, yük katarları, irili ufaklı kafileler; develer, katırlar, merkepler, atlar, göz alabildiğine uzayıp giderken akşam güneşi kızıl ufukta yavaşça gözden kayboluyordu.
...
Yollar uzayıp giderken bizden de çok şeyler alıp götürmekteydi; genliğimizi, hayallerimizi, umutlarımızı… Kimi yayan kimi arabayla geçtiğimiz bu yollar dile gelseydi, acep neler söylerdi bize? Çaresizliğimizi, tükenmişliğimizi, çektiğimiz sefaleti… Fısıldar mıydı güneş yanığı kulaklarımıza?
Murat Tok, gerçek bir hayat hikâyesinden yola çıkarak yazdığı romanını muhacirlik döneminin tarihî gerçekleri ışığında, çarpıcı bir şekilde kaleme alıyor...
Boğucu bir ağustos sıcağında, bir tepeden aşağıya doğru inmekteydik. Önümüzde, ta ufkun dumanlı maviliklerine kadar uzanan simsiyah bir yol… Sağ tarafımızda durgunca akan Kızılırmak... Nehrin etrafını saran ağaçların yeşilliği ve serinliği suya aksediyordu. Solumuzda ise sıhhiye birlikleri, yük katarları, irili ufaklı kafileler; develer, katırlar, merkepler, atlar, göz alabildiğine uzayıp giderken akşam güneşi kızıl ufukta yavaşça gözden kayboluyordu.
...
Yollar uzayıp giderken bizden de çok şeyler alıp götürmekteydi; genliğimizi, hayallerimizi, umutlarımızı… Kimi yayan kimi arabayla geçtiğimiz bu yollar dile gelseydi, acep neler söylerdi bize? Çaresizliğimizi, tükenmişliğimizi, çektiğimiz sefaleti… Fısıldar mıydı güneş yanığı kulaklarımıza?
Murat Tok, gerçek bir hayat hikâyesinden yola çıkarak yazdığı romanını muhacirlik döneminin tarihî gerçekleri ışığında, çarpıcı bir şekilde kaleme alıyor...