Eşref, Nâfiz, Turgut Çulpan Üsküdâr'a vedîa!
Ahvâl, etvâr yönünden de herbiri bir bedia.
Üsküdâr'da bu üç sırlı melâmî-meşreb zevât,
Ehl-i Beyt-i Resûlullāh aşkında etti sebât.
Kimsecikler fark etmedi, kime oldular bende;
Erimişce yaşadılar cemiyyetin içinde.
Kıldı Hikmet bu zevâtı, bizâtihî azîzân;
Edebleri cihetiyle: pür temkin ve pür iz'ân.
Hakk'ın lûtfu olmuşlardı pek az bir muhibbâna,
Bütün herkes âşık idi onlardaki rüchâna.
Onlar için, bizâtihî farksızdı zâhir, bâtın.
Hâtırâsı bile lûtuf, bu mubârek zevâtın.
Bu azîzân Üsküdâr'a vurulmuş bir mühürdü.
Vakt-i mev'ûd dolduğunda, hepsi Hakk'a yürüdü.
Var mı hâlâ Üsküdâr'da onlar gibi Sırlı'lar?
Bunu bilmek, heyhât, muhâl! "Onlar", kendini sırlar.
Eşref, Nâfiz, Turgut Çulpan Üsküdâr'a vedîa!
Ahvâl, etvâr yönünden de herbiri bir bedia.
Üsküdâr'da bu üç sırlı melâmî-meşreb zevât,
Ehl-i Beyt-i Resûlullāh aşkında etti sebât.
Kimsecikler fark etmedi, kime oldular bende;
Erimişce yaşadılar cemiyyetin içinde.
Kıldı Hikmet bu zevâtı, bizâtihî azîzân;
Edebleri cihetiyle: pür temkin ve pür iz'ân.
Hakk'ın lûtfu olmuşlardı pek az bir muhibbâna,
Bütün herkes âşık idi onlardaki rüchâna.
Onlar için, bizâtihî farksızdı zâhir, bâtın.
Hâtırâsı bile lûtuf, bu mubârek zevâtın.
Bu azîzân Üsküdâr'a vurulmuş bir mühürdü.
Vakt-i mev'ûd dolduğunda, hepsi Hakk'a yürüdü.
Var mı hâlâ Üsküdâr'da onlar gibi Sırlı'lar?
Bunu bilmek, heyhât, muhâl! "Onlar", kendini sırlar.