Kerem Eksen’in ilk kez 2017’de okurla buluşmuş olan ikinci romanı “Uyku Krallığı” “Biz buraya nasıl geldik?” sorusunun peşinde çıkılan bir arayışın kâh komik kâh hüzünlü hikâyesi; edebiyatımızdan son yıllarda çıkmış en derinlikli romanlardan biri.
“... insanların ruhlarının ve bedenlerinin yükseliş ve düşüş dönemleri yaşadığını, tıpkı kentler ve medeniyetler gibi onların da böyle yükselip alçalan dalgaların içinde sürüklendiğini düşündüm. Belki de bunda bir güzellik vardır, dedim içimden, hatta asıl güzel olan budur – neticede bizim hikâyemiz başka nedir ki Nilgün? Eğer bizim bir tarihimiz varsa, o da bu dalgaların tarihidir bir yerde.
Gençlik düşlerinden uzak düşmüş tarihçi Fikret bir pazar günü evinde hasta yatıyor. İstanbul’un birçok mahallesi ve ülkenin birçok şehri isyanların ateşiyle kasıp kavrulurken, Fikret geçmişin hayaletlerinin arasında buluyor kendini: Üniversite yıllarında tutkuyla çıkarılan bir şiir dergisi, eşi Nilgün’le tanışmalarının ve ilişkilerinin hikâyesi, büyülü bir hatıra olarak kalmış bir “Amerikan Gecesi”, bitmiş dostluklar ve yaşanmamış aşklar, ölmüş ve yaşayan şairler, tarihin umursamaz akışı ve şiddeti, hayatın sıradanlığı içinde yakalanan şiirsel anlar... Hepsi Tarihçi Fikret’in ve onu hâlâ bir gölge gibi takip eden Şair Fikret Efendi’nin bulanık zihninde resmigeçit yapıyor.”
Kerem Eksen’in ilk kez 2017’de okurla buluşmuş olan ikinci romanı “Uyku Krallığı” “Biz buraya nasıl geldik?” sorusunun peşinde çıkılan bir arayışın kâh komik kâh hüzünlü hikâyesi; edebiyatımızdan son yıllarda çıkmış en derinlikli romanlardan biri.
“... insanların ruhlarının ve bedenlerinin yükseliş ve düşüş dönemleri yaşadığını, tıpkı kentler ve medeniyetler gibi onların da böyle yükselip alçalan dalgaların içinde sürüklendiğini düşündüm. Belki de bunda bir güzellik vardır, dedim içimden, hatta asıl güzel olan budur – neticede bizim hikâyemiz başka nedir ki Nilgün? Eğer bizim bir tarihimiz varsa, o da bu dalgaların tarihidir bir yerde.
Gençlik düşlerinden uzak düşmüş tarihçi Fikret bir pazar günü evinde hasta yatıyor. İstanbul’un birçok mahallesi ve ülkenin birçok şehri isyanların ateşiyle kasıp kavrulurken, Fikret geçmişin hayaletlerinin arasında buluyor kendini: Üniversite yıllarında tutkuyla çıkarılan bir şiir dergisi, eşi Nilgün’le tanışmalarının ve ilişkilerinin hikâyesi, büyülü bir hatıra olarak kalmış bir “Amerikan Gecesi”, bitmiş dostluklar ve yaşanmamış aşklar, ölmüş ve yaşayan şairler, tarihin umursamaz akışı ve şiddeti, hayatın sıradanlığı içinde yakalanan şiirsel anlar... Hepsi Tarihçi Fikret’in ve onu hâlâ bir gölge gibi takip eden Şair Fikret Efendi’nin bulanık zihninde resmigeçit yapıyor.”