Bununla birlikte bazı insanlar vardır ki, onların selameti insanların arasına karışmakta değil, uzlete çekilmektedir. Nitekim bazı kişinin selameti evinde oturmakta ve cihada çıkmamakta olduğu gibi...
"Muhakkak Allah Teâlâ gizli kalan muttaki kulunu sever" Hadis-i şerifi, kenara çekilmenin, gösteriş ve şöhrete hevesli olmaktan daha üstün olduğuna ve şöhretten kaçınmanın daha selamette bulunduğuna işarettir. Böyle yapmak ise, uzlet ve tenhaya çekilmeye bağlı değildir. Nitekim nice rahipler vardır ki uzlete çekilmiş, fakat bütün dünya kendisini tanıyor. Ve nice Müslüman vardır ki, insanların her çeşidiyle ihtilat ediyor, fakat ne ismi anılmakta ve ne de şöhretinden bahsedilmektedir.
İnsan, günahkâr bir kimse ile bir müddet beraber oturdu mu, o insan, kalbinden o günahkârı tenkit etmesine rağmen, eğer fasıkla oturmadan önceki haliyle şimdiki hâlini kıyas ederse, fesattan nefret etmek ve fesadı ağır saymak hususunda, iki halin arasında bariz bir ayrılık müşâhede edecektir. Zira fesat / menhiyyat çok görüldü mü, artık insan fıtratına basit bir meseleymiş gibi görünür. Onun tehlike- sine karşı kalpteki ürkeklik ve nefret azalır. Oysa insanoğlunu fesattan/günah işlemekten alıkoyan, ancak fesada karşı olan kalbi nefrettir. Fazla müşahede etmekten ötürü fesat kalbe hafif görünmeye başladığı zaman, artık onu alıkoyan kuvvetin nerde ise, silinip gitmesi ve o fesada / günaha muhtemeldir.
Bununla birlikte bazı insanlar vardır ki, onların selameti insanların arasına karışmakta değil, uzlete çekilmektedir. Nitekim bazı kişinin selameti evinde oturmakta ve cihada çıkmamakta olduğu gibi...
"Muhakkak Allah Teâlâ gizli kalan muttaki kulunu sever" Hadis-i şerifi, kenara çekilmenin, gösteriş ve şöhrete hevesli olmaktan daha üstün olduğuna ve şöhretten kaçınmanın daha selamette bulunduğuna işarettir. Böyle yapmak ise, uzlet ve tenhaya çekilmeye bağlı değildir. Nitekim nice rahipler vardır ki uzlete çekilmiş, fakat bütün dünya kendisini tanıyor. Ve nice Müslüman vardır ki, insanların her çeşidiyle ihtilat ediyor, fakat ne ismi anılmakta ve ne de şöhretinden bahsedilmektedir.
İnsan, günahkâr bir kimse ile bir müddet beraber oturdu mu, o insan, kalbinden o günahkârı tenkit etmesine rağmen, eğer fasıkla oturmadan önceki haliyle şimdiki hâlini kıyas ederse, fesattan nefret etmek ve fesadı ağır saymak hususunda, iki halin arasında bariz bir ayrılık müşâhede edecektir. Zira fesat / menhiyyat çok görüldü mü, artık insan fıtratına basit bir meseleymiş gibi görünür. Onun tehlike- sine karşı kalpteki ürkeklik ve nefret azalır. Oysa insanoğlunu fesattan/günah işlemekten alıkoyan, ancak fesada karşı olan kalbi nefrettir. Fazla müşahede etmekten ötürü fesat kalbe hafif görünmeye başladığı zaman, artık onu alıkoyan kuvvetin nerde ise, silinip gitmesi ve o fesada / günaha muhtemeldir.