Vicdani ret, her zaman zorunlu askerliğin ötesinde bir itiraz oldu. İlk vicdani retçiden günümüze, her bir vicdani retçi itirazın özü ‘savaşların insan kaynağını kurutmak’ olduğu için savaşlara karşı, barış mücadelesinin bir parçası oldular. Erkek egemen/militer sisteme karşı kendilerini önce sözleri, sonra da eylemleri üzerinden kurdular. Bu anlamda vicdani ret, zorunlu askerlik karşısında beyanların ötesinde her zaman kendilerinin de bir parçası oldukları şiddetsiz, savaşların olmadığı ‘başka bir hayat’a da çağrı oldu. Savaş ve şiddet karşıtı sözü ve eylemleri ile bütün zamanlarda barış hareketlerinin öznesi olmayı başarabilmiş bu kişilerin hesaplaşmaları devletin ürettiği bütün şiddet alanları ile oldu. Albert Einstein’in "savaşsız bir dünyanın öncüleri" olarak gördüğü vicdani retçiler, militarizmin yaşamın her alanındaki örgütlü hallerini sorunsallaştırarak buna karşı mücadeleyi de en temel amaçlarından birisi olarak ele aldılar.
Bu çalışma, bu militer yapının erk(ek)liğin yeniden üretilmesi konusunda hangi stratejileri kullandığını, kadınlar ve kadınlık ile olan ilişkisini, toplumsal cinsiyet rollerinin nasıl pekiştirildiğini vicdani retçilerin anlatıları üzerinden ele alarak toplum tarafından içselleştirilmiş militer politikaları açığa çıkarmaya çalışmıştır. Anlatıları alınan her bir vicdani retçinin kendi yaşam alanında, kendi deneyimleri ile bir yandan muhalif kimliğini yeni argümanlar üzerinde kurarken öte yandan toplumsal yaşam, toplumsal cinsiyet kodları ile de oynayarak sürekli değişen ve dönüşen yeni bir yaşam alanını nasıl kurduklarını görünür kılmaya çalışıyor.
Vicdani ret, her zaman zorunlu askerliğin ötesinde bir itiraz oldu. İlk vicdani retçiden günümüze, her bir vicdani retçi itirazın özü ‘savaşların insan kaynağını kurutmak’ olduğu için savaşlara karşı, barış mücadelesinin bir parçası oldular. Erkek egemen/militer sisteme karşı kendilerini önce sözleri, sonra da eylemleri üzerinden kurdular. Bu anlamda vicdani ret, zorunlu askerlik karşısında beyanların ötesinde her zaman kendilerinin de bir parçası oldukları şiddetsiz, savaşların olmadığı ‘başka bir hayat’a da çağrı oldu. Savaş ve şiddet karşıtı sözü ve eylemleri ile bütün zamanlarda barış hareketlerinin öznesi olmayı başarabilmiş bu kişilerin hesaplaşmaları devletin ürettiği bütün şiddet alanları ile oldu. Albert Einstein’in "savaşsız bir dünyanın öncüleri" olarak gördüğü vicdani retçiler, militarizmin yaşamın her alanındaki örgütlü hallerini sorunsallaştırarak buna karşı mücadeleyi de en temel amaçlarından birisi olarak ele aldılar.
Bu çalışma, bu militer yapının erk(ek)liğin yeniden üretilmesi konusunda hangi stratejileri kullandığını, kadınlar ve kadınlık ile olan ilişkisini, toplumsal cinsiyet rollerinin nasıl pekiştirildiğini vicdani retçilerin anlatıları üzerinden ele alarak toplum tarafından içselleştirilmiş militer politikaları açığa çıkarmaya çalışmıştır. Anlatıları alınan her bir vicdani retçinin kendi yaşam alanında, kendi deneyimleri ile bir yandan muhalif kimliğini yeni argümanlar üzerinde kurarken öte yandan toplumsal yaşam, toplumsal cinsiyet kodları ile de oynayarak sürekli değişen ve dönüşen yeni bir yaşam alanını nasıl kurduklarını görünür kılmaya çalışıyor.