Modern felsefenin en önemli isimlerinden Ludwig Wittgenstein, yaşamöyküsüyle pek çok edebiyat ve sanat yapıtının bizzat konusu olurken geliştirdiği özgün dil felsefesiyle pek çok esere de ilham verdi; aynı zamanda 20. yüzyıl avant-garde şiirinde ve edebiyatında derin izler bıraktı.
İşte, edebiyat kuramcısı ve eleştirmeni Marjorie Perloff, Wittgenstein’ın Merdiveni’nde Wittgenstein felsefesi ve avant-garde edebiyat arasındaki bu bağlantıları teşrih masasına yatırıyor ve Gertrude Stein’dan Samuel Beckett ve Thomas Bernhard’a kadar pek çok yazarın, dilin sınırlarına ve dünyanın sınırı olarak özneye dair yaptıkları araştırmaların Wittgenstein düşüncesi yardımıyla nasıl aydınlatılabileceğini ortaya koyuyor. Aslında gündelik dilden başka malzemesi olmayan şiirin ve edebiyatın, tıpkı Wittgenstein’ın kendi felsefesinde yaptığı gibi, bu en sıradan ve alışıldık malzeme içindeki yabancılığı nasıl ortaya çıkardığını araştırıyor.
Felsefenin ancak bir şiir biçiminde yazılabileceğini söyleyen Wittgenstein’ın iki eserini, Tractatus ve Felsefi Soruşturmalar’ı, birer edebi metin hatta şiir olarak okuma girişiminde bulunarak bu eserleri avant-garde yazın geleneğinin de içine yerleştiren Wittgenstein’ın Merdiveni, hem Wittgenstein felsefesine hem de 20. yüzyıl avant-garde edebiyatına ilgi duyanların merakla okuyacağı, özgün bir çalışma.
Modern felsefenin en önemli isimlerinden Ludwig Wittgenstein, yaşamöyküsüyle pek çok edebiyat ve sanat yapıtının bizzat konusu olurken geliştirdiği özgün dil felsefesiyle pek çok esere de ilham verdi; aynı zamanda 20. yüzyıl avant-garde şiirinde ve edebiyatında derin izler bıraktı.
İşte, edebiyat kuramcısı ve eleştirmeni Marjorie Perloff, Wittgenstein’ın Merdiveni’nde Wittgenstein felsefesi ve avant-garde edebiyat arasındaki bu bağlantıları teşrih masasına yatırıyor ve Gertrude Stein’dan Samuel Beckett ve Thomas Bernhard’a kadar pek çok yazarın, dilin sınırlarına ve dünyanın sınırı olarak özneye dair yaptıkları araştırmaların Wittgenstein düşüncesi yardımıyla nasıl aydınlatılabileceğini ortaya koyuyor. Aslında gündelik dilden başka malzemesi olmayan şiirin ve edebiyatın, tıpkı Wittgenstein’ın kendi felsefesinde yaptığı gibi, bu en sıradan ve alışıldık malzeme içindeki yabancılığı nasıl ortaya çıkardığını araştırıyor.
Felsefenin ancak bir şiir biçiminde yazılabileceğini söyleyen Wittgenstein’ın iki eserini, Tractatus ve Felsefi Soruşturmalar’ı, birer edebi metin hatta şiir olarak okuma girişiminde bulunarak bu eserleri avant-garde yazın geleneğinin de içine yerleştiren Wittgenstein’ın Merdiveni, hem Wittgenstein felsefesine hem de 20. yüzyıl avant-garde edebiyatına ilgi duyanların merakla okuyacağı, özgün bir çalışma.