Acaba Üstad, çölde kuruyan dudaklara su yetiştirmek vazifesini üstlenmeseydi, ne olurdu?
Baskıya, zulme, tehdide, zorluklara karşı direnme görevini tek başına üzerine almasaydı, bugün nasıl bir Türkiye'de yaşardık acaba? Onlarca, yüzlerce, binlerce hatta milyonlarca yüreğin birlikte taşıdığı heyecanları, umutları, düşünceyi tek başına taşıyan bir kalp, geçmişin tozlu raflarından hikmet devşiren bir bilgeydi o. Kader onu sık sık sanatının dışında şeylerle uğraşmaya zorladığı için, dünya edebiyatının dehasından mahrum kaldığı büyük bir sanatkardı.
Tasalıydı her şeyden önce. Dertliydi. Yüzlerce konferans vermiş, yüz binlerce gence seslenmiş, yüreklerine davanın sorumluluğunu yüklemeye çalışmıştı; ferah olmalıydı halbuki kafası. Lakin bir tek ferdin bile aradan kaybolacağı, mesajlarını almamış olacağı korkusu yüreğini burkuyordu. "Acelesi olan adam." diyorlardı ona, doğruydu. Bir an önce ülke kadrolarına nitelikli, imanlı, bilinçli genç nüfusların yetişmesi için acele ediyordu. Belki o kadar yaşamayacaktı, gözleri görmeyecekti yetiştirdiği gençlerin ülke kalkınmasında nasıl roller üstleneceğini. Ama duası yeterdi o gençlerin. Belki de bu dualar onun cennete girmesine vesile olacaktı, kimbilir.
Allah'ın izniyle o sefaletın, o imkansızlıkların, o yoklukların içinden nesiller türedi. Çünkü Allah o çileler karşılığında Türkiye'ye çok güzel, asil, nezih, temiz bir nesil lütfetti. Şükür ki bugün o neslin idaresi altındayız. Ne mutlu ki mecliste sayıları yüzleri bulan milletvekilleri, binleri bulan bürokratlar, yüz binleri bulan esnaflar, milyonları bulan Büyük Doğu gönüllüleri var; Milli Türk Talebe Birliği'nden, Büyük Doğu Kulübü'nden ve diğerlerinden...
Derde, çileye gönül vermiş bir nesil isterdi Üstad; kendisi de öyleydi çünkü. Keşke, Üstadın yaşamı başta olmak üzere, cumhuriyet dönemi yaşananlar bir film senaryosu olarak sinemaya aktarılabilse de, bugünün gençliği o günleri seyretseydi, ne iyi olurdu. Kanaatimce inanmazlar ama. "Yok ya! Bu kadarda abartılı bir sefalet olmaz." derlerdi herhalde.
Gerçekten çile dolu günlerdi o yıllar.
Acaba Üstad, çölde kuruyan dudaklara su yetiştirmek vazifesini üstlenmeseydi, ne olurdu?
Baskıya, zulme, tehdide, zorluklara karşı direnme görevini tek başına üzerine almasaydı, bugün nasıl bir Türkiye'de yaşardık acaba? Onlarca, yüzlerce, binlerce hatta milyonlarca yüreğin birlikte taşıdığı heyecanları, umutları, düşünceyi tek başına taşıyan bir kalp, geçmişin tozlu raflarından hikmet devşiren bir bilgeydi o. Kader onu sık sık sanatının dışında şeylerle uğraşmaya zorladığı için, dünya edebiyatının dehasından mahrum kaldığı büyük bir sanatkardı.
Tasalıydı her şeyden önce. Dertliydi. Yüzlerce konferans vermiş, yüz binlerce gence seslenmiş, yüreklerine davanın sorumluluğunu yüklemeye çalışmıştı; ferah olmalıydı halbuki kafası. Lakin bir tek ferdin bile aradan kaybolacağı, mesajlarını almamış olacağı korkusu yüreğini burkuyordu. "Acelesi olan adam." diyorlardı ona, doğruydu. Bir an önce ülke kadrolarına nitelikli, imanlı, bilinçli genç nüfusların yetişmesi için acele ediyordu. Belki o kadar yaşamayacaktı, gözleri görmeyecekti yetiştirdiği gençlerin ülke kalkınmasında nasıl roller üstleneceğini. Ama duası yeterdi o gençlerin. Belki de bu dualar onun cennete girmesine vesile olacaktı, kimbilir.
Allah'ın izniyle o sefaletın, o imkansızlıkların, o yoklukların içinden nesiller türedi. Çünkü Allah o çileler karşılığında Türkiye'ye çok güzel, asil, nezih, temiz bir nesil lütfetti. Şükür ki bugün o neslin idaresi altındayız. Ne mutlu ki mecliste sayıları yüzleri bulan milletvekilleri, binleri bulan bürokratlar, yüz binleri bulan esnaflar, milyonları bulan Büyük Doğu gönüllüleri var; Milli Türk Talebe Birliği'nden, Büyük Doğu Kulübü'nden ve diğerlerinden...
Derde, çileye gönül vermiş bir nesil isterdi Üstad; kendisi de öyleydi çünkü. Keşke, Üstadın yaşamı başta olmak üzere, cumhuriyet dönemi yaşananlar bir film senaryosu olarak sinemaya aktarılabilse de, bugünün gençliği o günleri seyretseydi, ne iyi olurdu. Kanaatimce inanmazlar ama. "Yok ya! Bu kadarda abartılı bir sefalet olmaz." derlerdi herhalde.
Gerçekten çile dolu günlerdi o yıllar.