O gün yine bir söyleşimiz vardı. Reha hoca söyleşiden sonra beni akşam yemeğine evine davet etti. Reha hocanın tarif ettiği adrese göre akşam 7 de gittim. Üsküdar da iki katlı, müstakil, lüks bir evdi. Kapıyı evin hizmetlisi açtı. Beni içeri buyur etti. Ev de Reha hoca, eşi ve iki çocuğu vardı. Reha hoca beni onlarla tanıştırdı. Daha sonra koltuklara geçip oturduk. Reha hocanın eşi Elizabeth o kadar sıcakkanlı bir kadındı ki, hiç yabancılık çekmedim. Ayrıca bazı kelimeleri karıştırıyor olsa da çok güzel Türkçe konuşuyordu. Derken merdivenlerden aşağı inen ayak seslerini duydum. Sanki bana yapılan bir sürprizmiş gibi indin aşağı. Facebook adresinde geleceğinle ilgili hiç bir şey paylaşmamıştın. Yok yok bu gerçekten bana ait bir sürprizdi. “Hoş geldin.” deyip elini uzattın. ‘Asıl sen hoş geldin.’ demek istedim o an. Hatta sarılıp öpmek. Ayağa kalkıp elini sıktım sadece. Heyecandan kızardığımı hissettim. Kalp atışlarımı duyuyordum. Bir yandan da saçlarımla yüzümdeki yarayı kamufle etmeye çalışıyordum. Aslında pek görünmüyordu saçlarımdan dolayı ama ben yine de hiçbir olasılığa yer vermemeye çalışıyordum. Yemek masasında karşı karşıya oturduk. Çok zor bir akşamdı benim için. Yemek yiyemiyordum heyecandan. Bazen sana kaçamak bakışlar atıyor, göz göze gelince daha da utanıp başımı önüme eğiyordum. Seni son gördüğüm günden bu yana üç ay geçmişti. Hissettiklerim ise yıllarca hasret duyduğum sevgiliye kavuşmuşum gibiydi. Yemekten sonra koltuklara geçip tatlılarımızı yerken bir yandan da sohbet etmeye başladık. Sen sürekli bana ailemle, memleketimle ve geçmişimle ilgili sorular sorup durdun. Konuştukça rahatlamak yerine daha da stres oluyordum. Hayatım boyunca kendimden bahsetmekten nefret ederdim, çünkü kendimi sevmezdim. O gece ise her şey farklıydı. Çarpan bir kalbim vardı benim. Nasıl olmuştu da o güne kadar yok gibi davranmıştım?
O gün yine bir söyleşimiz vardı. Reha hoca söyleşiden sonra beni akşam yemeğine evine davet etti. Reha hocanın tarif ettiği adrese göre akşam 7 de gittim. Üsküdar da iki katlı, müstakil, lüks bir evdi. Kapıyı evin hizmetlisi açtı. Beni içeri buyur etti. Ev de Reha hoca, eşi ve iki çocuğu vardı. Reha hoca beni onlarla tanıştırdı. Daha sonra koltuklara geçip oturduk. Reha hocanın eşi Elizabeth o kadar sıcakkanlı bir kadındı ki, hiç yabancılık çekmedim. Ayrıca bazı kelimeleri karıştırıyor olsa da çok güzel Türkçe konuşuyordu. Derken merdivenlerden aşağı inen ayak seslerini duydum. Sanki bana yapılan bir sürprizmiş gibi indin aşağı. Facebook adresinde geleceğinle ilgili hiç bir şey paylaşmamıştın. Yok yok bu gerçekten bana ait bir sürprizdi. “Hoş geldin.” deyip elini uzattın. ‘Asıl sen hoş geldin.’ demek istedim o an. Hatta sarılıp öpmek. Ayağa kalkıp elini sıktım sadece. Heyecandan kızardığımı hissettim. Kalp atışlarımı duyuyordum. Bir yandan da saçlarımla yüzümdeki yarayı kamufle etmeye çalışıyordum. Aslında pek görünmüyordu saçlarımdan dolayı ama ben yine de hiçbir olasılığa yer vermemeye çalışıyordum. Yemek masasında karşı karşıya oturduk. Çok zor bir akşamdı benim için. Yemek yiyemiyordum heyecandan. Bazen sana kaçamak bakışlar atıyor, göz göze gelince daha da utanıp başımı önüme eğiyordum. Seni son gördüğüm günden bu yana üç ay geçmişti. Hissettiklerim ise yıllarca hasret duyduğum sevgiliye kavuşmuşum gibiydi. Yemekten sonra koltuklara geçip tatlılarımızı yerken bir yandan da sohbet etmeye başladık. Sen sürekli bana ailemle, memleketimle ve geçmişimle ilgili sorular sorup durdun. Konuştukça rahatlamak yerine daha da stres oluyordum. Hayatım boyunca kendimden bahsetmekten nefret ederdim, çünkü kendimi sevmezdim. O gece ise her şey farklıydı. Çarpan bir kalbim vardı benim. Nasıl olmuştu da o güne kadar yok gibi davranmıştım?