Gündelik yaşayıp, gündelik yol almanın aynı zamanda yaşamımızı ele geçirme tehlikesi gösterdiğine ilişkin yaygın bir rahatsızlık duygusu taşıdığımız bu günlerde karınca kararınca demeden, "yoruldum" demeden; azı çok edip işe koyuldum ve bu eseri meydana getirdim. İçimdeki vicdan duygusu hiç durmuyor ve böyle bir kitap yazmamı söylüyordu. Sonunda galip gelen vicdan duygum oldu. Ne de olsa vicdanlı olmaktan yorulmuyor insan!
Oldum olası adli organları ceza yerine, adalet merkezliliği hayata geçirmede yardımcı olan hukuk felsefesi örgütü olarak tasavvur ettim. Bu kitabı da bu düşünce düzleminde yazdım. Çünkü çok iyi biliyorum ki, felsefe pınarından sulanıp, beslenecek bir hukuka ihtiyacımız var!
Macera, atılganlık, bireycilik ruhunun öldüğünü; karar verme ve sorumluluk yüklenme arzusunun ise azaldığı bir dünyada avukat, yargıç ve savcılar ne otokrasiye ne de bürokrasiye boyun eğmez insanlar olmalıdır. Onlar, ne otokrasi ne de bürokrasi içinde yer almamalıdırlar. Yargıç ve savcıları ve hatta tüm hukukçuları, o büyük ve mütevazı yerlerini gururla, temiz bir iç güzellik içinde kabullenip, özgür ruhlarından asla taviz vermeyen, şair bir kişiliğin ince hassasiyetinin dikkatinden çıkmışçasına titiz çalışan, güneş dağların arkasında kaybolup gecenin karanlığı yeryüzüne inse bile adalet için çırpınıp duran insanlar olarak tasavvur ettim oldum olası.
İşte bu bilinçten ve umut edişten hareketle adaletin tecellisi, hak ve özgürlüklerin korunması ve eşitliğin sağlanmasına katkı yapabilmek hedefiyle, hukuk felsefesinin özellikle adalet, hak ve özgürlükler, eşitlik, yargının bağımsızlığı gibi konularına dair felsefi denilebilecek yaklaşımlarımı ayrıntıya girmeden, adeta bir aforizma tadında, az ve öz, yalın ve duru bir şekilde, bir uygulayıcı gözüyle elimden geldiğince anlatarak, uygulayıcıların zihin dünyalarında şimşekler çaktırmaya çalıştım. Başka bir deyişle felsefenin hukuka ve hukukunda uygulamaya ilişkin alanında küçük bir gezi yaparak gördüklerimi, duyumsadıklarımı ve düşündüklerimi yazdım. Dolayısıyla konulara değinirken kendi felsefi bakış açım ve yorumsal üslubumla yaklaştığım yadsınamaz. Önemle belirtmeliyim ki, yukarıdaki satılarda da ifade etmeye çalıştığım gibi, bu kitap yargı etiğinin neliğine dair felsefi düşünüşten (yani saf yargı etiği felsefesinden) ibaret değildir. Bir bakıma hukukun kendi varlığını dönüştürmek için neler yapılabileceğinin gözden geçirilmesi çalışmasıdır diyebiliriz.
Ayrıca insani değerlerin rasyonalizm, rekabet, tüketimcilik ve bireycilik tarafından tehdit edildiği bir dünyada insan kalabilmenin bile zor olduğu günümüzde yargıçlardan beklenen etik değerlerin normalüstü bir seviyede olduğunun bilinciyle kaleme alınmış yazılardan oluşan bu kitap, daha çok yargı etiğinin, şimdi olduğundan farklı bir adalet tasavvuru olabileceğini göstermek amacını da omuzlarının tatlı yükü olarak kabullenmiştir. Önemle belirtmeliyim ki insan toplumunun tarihsel açıdan dinamik gerçekliğini çeşitli yönleriyle ele alan tüm felsefe alanları gibi, düşümdeki adalet tasavvuru da toplumunun tarihsel açıdan dinamik gerçekliğini göz ardı etmemeye özen göstermiştir.
Yargıç ve savcılar için etik değer demek, meslektaşlarıyla olan ilişkilerinden başlayıp, personel ve adliyede işi olan yurttaşlarla olan ilişkilerine kadar uzanan bir alandaki tutum ve davranışlarının yanında, gerek meslek yaşamında ve gerekse de özel yaşamlarındaki faaliyetlerinde, temel hak ve özgürlüklere saygı, eşitlik ve tarafsızlık içerisinde, yargı bağımsızlığının gerekleri dâhilinde yargının saygınlığını koruyup güçlendirecek şekilde hukuk ve vicdan sınırları içinde hareket etmelerini gerektiren değerlerin tümüdür.
Başta Bangalor Yargı Etiği ilkeleri olmak üzere, Savcıların Rolüne Dair İlkeler, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi Bakanlar Komitesinin Cezai Adalet Sisteminde Savcılığın Rolü İle İlgili Üye Devletlere Sunduğu Tavsiye Kararı Rec(2000)19, Savcıların Rolü Konusundaki Birleşmiş Milletler İlkeleri, Birleşmiş Milletler Yargı Bağımsızlığının Temel İlkeleri ve Savcılar İçin Etik ve Davranış Biçimlerine İlişkin Avrupa Esasları diğer adıyla “Budapeşte İlkeleri” olmak üzere pek çok uluslararası metinde yargı etiğine ilişkin düzenlemelere yer verilmiştir
Kuşkusuz tarihsel değer yargılarından tümüyle arınmış bir yargı etiği felsefesi yaklaşım tarzı, hiçbir zaman tam olarak gerçekleştirilebilecek bir şey değildir. Zira yargı etiği felsefesi, bir bakıma, kendisi de tarihsel olan hukukun özü üzerine düşünmek demektir.
Binlerce yıl içinde büyük mücadeleler ve emeklerle dirhem dirhem oluşturulan, özgürlük, eşitlik vb. bütün güzel kavramların içinin boşaltıldığı bir çağda yaşıyoruz! Egemen sınıflar, insanlık tarihini kavramları ve anlamlarıyla birlikte ters yüz ettiler. O nedenle yeni yepyeni bakış açılarına, içi boşaltılamayacak kadar net ve insan onuruna yakışır kavramlar ve düşüncelere ihtiyacımız var. Büyük anlatılar çağını yeniden başlatmalıyız. Dört bir yanı engellerle örülü büyük adalet yolunda, hukukun temel değerlerinden sapmadan ilerlemeyi sürdürmeli ve yargı dünyasında uygulayıcıların davranışları bakımından iyi ve kötüyü anlaşılır kılmaya çalışmak için yepyeni bir yargıç-savcı ahlak felsefesi oluşturmalıyız.
Kitapta ortaya koyduğum düşüncelerin, nihayetinde hepimizi ilgilendiren bir dizi konu üzerine bir parça da olsa diyalog olanağı ve evrensel bir adalet, onurlu bir barış ve rengârenk bir ahengin gün gelip gerçekleşmesine katkı sunmasını umut ediyorum.
Gündelik yaşayıp, gündelik yol almanın aynı zamanda yaşamımızı ele geçirme tehlikesi gösterdiğine ilişkin yaygın bir rahatsızlık duygusu taşıdığımız bu günlerde karınca kararınca demeden, "yoruldum" demeden; azı çok edip işe koyuldum ve bu eseri meydana getirdim. İçimdeki vicdan duygusu hiç durmuyor ve böyle bir kitap yazmamı söylüyordu. Sonunda galip gelen vicdan duygum oldu. Ne de olsa vicdanlı olmaktan yorulmuyor insan!
Oldum olası adli organları ceza yerine, adalet merkezliliği hayata geçirmede yardımcı olan hukuk felsefesi örgütü olarak tasavvur ettim. Bu kitabı da bu düşünce düzleminde yazdım. Çünkü çok iyi biliyorum ki, felsefe pınarından sulanıp, beslenecek bir hukuka ihtiyacımız var!
Macera, atılganlık, bireycilik ruhunun öldüğünü; karar verme ve sorumluluk yüklenme arzusunun ise azaldığı bir dünyada avukat, yargıç ve savcılar ne otokrasiye ne de bürokrasiye boyun eğmez insanlar olmalıdır. Onlar, ne otokrasi ne de bürokrasi içinde yer almamalıdırlar. Yargıç ve savcıları ve hatta tüm hukukçuları, o büyük ve mütevazı yerlerini gururla, temiz bir iç güzellik içinde kabullenip, özgür ruhlarından asla taviz vermeyen, şair bir kişiliğin ince hassasiyetinin dikkatinden çıkmışçasına titiz çalışan, güneş dağların arkasında kaybolup gecenin karanlığı yeryüzüne inse bile adalet için çırpınıp duran insanlar olarak tasavvur ettim oldum olası.
İşte bu bilinçten ve umut edişten hareketle adaletin tecellisi, hak ve özgürlüklerin korunması ve eşitliğin sağlanmasına katkı yapabilmek hedefiyle, hukuk felsefesinin özellikle adalet, hak ve özgürlükler, eşitlik, yargının bağımsızlığı gibi konularına dair felsefi denilebilecek yaklaşımlarımı ayrıntıya girmeden, adeta bir aforizma tadında, az ve öz, yalın ve duru bir şekilde, bir uygulayıcı gözüyle elimden geldiğince anlatarak, uygulayıcıların zihin dünyalarında şimşekler çaktırmaya çalıştım. Başka bir deyişle felsefenin hukuka ve hukukunda uygulamaya ilişkin alanında küçük bir gezi yaparak gördüklerimi, duyumsadıklarımı ve düşündüklerimi yazdım. Dolayısıyla konulara değinirken kendi felsefi bakış açım ve yorumsal üslubumla yaklaştığım yadsınamaz. Önemle belirtmeliyim ki, yukarıdaki satılarda da ifade etmeye çalıştığım gibi, bu kitap yargı etiğinin neliğine dair felsefi düşünüşten (yani saf yargı etiği felsefesinden) ibaret değildir. Bir bakıma hukukun kendi varlığını dönüştürmek için neler yapılabileceğinin gözden geçirilmesi çalışmasıdır diyebiliriz.
Ayrıca insani değerlerin rasyonalizm, rekabet, tüketimcilik ve bireycilik tarafından tehdit edildiği bir dünyada insan kalabilmenin bile zor olduğu günümüzde yargıçlardan beklenen etik değerlerin normalüstü bir seviyede olduğunun bilinciyle kaleme alınmış yazılardan oluşan bu kitap, daha çok yargı etiğinin, şimdi olduğundan farklı bir adalet tasavvuru olabileceğini göstermek amacını da omuzlarının tatlı yükü olarak kabullenmiştir. Önemle belirtmeliyim ki insan toplumunun tarihsel açıdan dinamik gerçekliğini çeşitli yönleriyle ele alan tüm felsefe alanları gibi, düşümdeki adalet tasavvuru da toplumunun tarihsel açıdan dinamik gerçekliğini göz ardı etmemeye özen göstermiştir.
Yargıç ve savcılar için etik değer demek, meslektaşlarıyla olan ilişkilerinden başlayıp, personel ve adliyede işi olan yurttaşlarla olan ilişkilerine kadar uzanan bir alandaki tutum ve davranışlarının yanında, gerek meslek yaşamında ve gerekse de özel yaşamlarındaki faaliyetlerinde, temel hak ve özgürlüklere saygı, eşitlik ve tarafsızlık içerisinde, yargı bağımsızlığının gerekleri dâhilinde yargının saygınlığını koruyup güçlendirecek şekilde hukuk ve vicdan sınırları içinde hareket etmelerini gerektiren değerlerin tümüdür.
Başta Bangalor Yargı Etiği ilkeleri olmak üzere, Savcıların Rolüne Dair İlkeler, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi Bakanlar Komitesinin Cezai Adalet Sisteminde Savcılığın Rolü İle İlgili Üye Devletlere Sunduğu Tavsiye Kararı Rec(2000)19, Savcıların Rolü Konusundaki Birleşmiş Milletler İlkeleri, Birleşmiş Milletler Yargı Bağımsızlığının Temel İlkeleri ve Savcılar İçin Etik ve Davranış Biçimlerine İlişkin Avrupa Esasları diğer adıyla “Budapeşte İlkeleri” olmak üzere pek çok uluslararası metinde yargı etiğine ilişkin düzenlemelere yer verilmiştir
Kuşkusuz tarihsel değer yargılarından tümüyle arınmış bir yargı etiği felsefesi yaklaşım tarzı, hiçbir zaman tam olarak gerçekleştirilebilecek bir şey değildir. Zira yargı etiği felsefesi, bir bakıma, kendisi de tarihsel olan hukukun özü üzerine düşünmek demektir.
Binlerce yıl içinde büyük mücadeleler ve emeklerle dirhem dirhem oluşturulan, özgürlük, eşitlik vb. bütün güzel kavramların içinin boşaltıldığı bir çağda yaşıyoruz! Egemen sınıflar, insanlık tarihini kavramları ve anlamlarıyla birlikte ters yüz ettiler. O nedenle yeni yepyeni bakış açılarına, içi boşaltılamayacak kadar net ve insan onuruna yakışır kavramlar ve düşüncelere ihtiyacımız var. Büyük anlatılar çağını yeniden başlatmalıyız. Dört bir yanı engellerle örülü büyük adalet yolunda, hukukun temel değerlerinden sapmadan ilerlemeyi sürdürmeli ve yargı dünyasında uygulayıcıların davranışları bakımından iyi ve kötüyü anlaşılır kılmaya çalışmak için yepyeni bir yargıç-savcı ahlak felsefesi oluşturmalıyız.
Kitapta ortaya koyduğum düşüncelerin, nihayetinde hepimizi ilgilendiren bir dizi konu üzerine bir parça da olsa diyalog olanağı ve evrensel bir adalet, onurlu bir barış ve rengârenk bir ahengin gün gelip gerçekleşmesine katkı sunmasını umut ediyorum.