1893 yılında Hazar’ın doğu kıyılarından doğuda Tanrı Dağları’na ve Çin işgali altındaki Sincan Uygur Özerk Bölgesi’ne ve güneyde de Afganistan ve İran sınırına kadar Rusya tarafından tümüyle işgal edilmiş durumdaki Türkistan 1917 Bolşevik Devrimi’yle birlikte yeni ve daha keskin bir kavurucu rüzgârın etkisi altına girer. Bu kavurucu rüzgârın etkisinin Türkistan ve orada yaşayan Türk toplulukları üzerinde nasıl bir etki meydana getirdiği ve o coğrafyada ne tür gelişmeler yaşandığı hemen her yerde merak konusu olur. O coğrafyada (Semerkant çevresinde) yıllarca savaş esiri olarak bulunmuş ve o bölgede kendince sıcak ilişkiler geliştirmiş olan ve maceracı bir karaktere sahip olan yazarımız Avusturyalı Gustav Krist bu merakı en çok taşıyanlar arasındadır.
Yazarımızın maceralı seyahati, esaretten kurtuluşu üzerinden daha iki yıl geçmeden 1924 yılı başlarında yasal bir statüde olmayan gözü kara bir girişim olarak başlar. O günlere kadar Türkistan (Türk Yurdu) olarak bilinen coğrafyada ilk haftalarını Yomut Türkmenlerine konuk olarak başladığı ve batıdan doğuya Türkistan’ın hemen tüm önemli bölgelerinde farklı topluluklarla teması kapsayacak olan seyahati 16 ay sürecektir; seyahatinin daha sonraki iki ayıysa Kaçar hânedanını deviren Pehlevî hânedanının ilk yılları İran’ında devam edecektir. Ve sahte bir kimlikle, despotik Sovyet yönetimlerinin baskı ve kontrolü altındaki bölgelerde hayatını altüst edecek dramatik gelişmelerle burun buruna dolaşan seyyahımız kendine özgü gözlem ve tespitler yaparken Enver Paşa’nın ölümünün nasıl, nerede ve kimler tarafından gerçekleştirilmiş olduğu gibi bazı konulara özel bir ilgi duyar.
Kendine özgü şartlarda gerçekleşmiş bir seyahatin ürünü olan bu seyahatname, gerçekleşmiş olduğu dönem (Sovyet sisteminin bölgede hükümran oluşu üzerinden altı yıl gibi bir süre geçtikten sonra) ve taşıdığı özellikleri itibariyle daha önce Büyüyenay Yayınları arasında yayınlanmış olan, Bolşevik İhtilali’nden beş yıl önce İngiliz Ella R. Christie’nin yine bu coğrafyada (bu kez Çarlık dönemi Rusyası işgali altında iken) uzun süren ve hemen Türkistan’ın çok büyük bölümünü kapsayan seyahatinin ürünü olan Hîve’den Altın Semerkant’a isimli seyahatnamesini tamamlayıcı bir niteliğe sahiptir.
Bu seyahatnamelerin, görmemiş olsa da o topraklara muhabbeti eksik olmayanlarımızda hoş sedalar uyandıracağını ve o topraklara olan ilgileri güçlendireceğini umut ediyoruz.
1893 yılında Hazar’ın doğu kıyılarından doğuda Tanrı Dağları’na ve Çin işgali altındaki Sincan Uygur Özerk Bölgesi’ne ve güneyde de Afganistan ve İran sınırına kadar Rusya tarafından tümüyle işgal edilmiş durumdaki Türkistan 1917 Bolşevik Devrimi’yle birlikte yeni ve daha keskin bir kavurucu rüzgârın etkisi altına girer. Bu kavurucu rüzgârın etkisinin Türkistan ve orada yaşayan Türk toplulukları üzerinde nasıl bir etki meydana getirdiği ve o coğrafyada ne tür gelişmeler yaşandığı hemen her yerde merak konusu olur. O coğrafyada (Semerkant çevresinde) yıllarca savaş esiri olarak bulunmuş ve o bölgede kendince sıcak ilişkiler geliştirmiş olan ve maceracı bir karaktere sahip olan yazarımız Avusturyalı Gustav Krist bu merakı en çok taşıyanlar arasındadır.
Yazarımızın maceralı seyahati, esaretten kurtuluşu üzerinden daha iki yıl geçmeden 1924 yılı başlarında yasal bir statüde olmayan gözü kara bir girişim olarak başlar. O günlere kadar Türkistan (Türk Yurdu) olarak bilinen coğrafyada ilk haftalarını Yomut Türkmenlerine konuk olarak başladığı ve batıdan doğuya Türkistan’ın hemen tüm önemli bölgelerinde farklı topluluklarla teması kapsayacak olan seyahati 16 ay sürecektir; seyahatinin daha sonraki iki ayıysa Kaçar hânedanını deviren Pehlevî hânedanının ilk yılları İran’ında devam edecektir. Ve sahte bir kimlikle, despotik Sovyet yönetimlerinin baskı ve kontrolü altındaki bölgelerde hayatını altüst edecek dramatik gelişmelerle burun buruna dolaşan seyyahımız kendine özgü gözlem ve tespitler yaparken Enver Paşa’nın ölümünün nasıl, nerede ve kimler tarafından gerçekleştirilmiş olduğu gibi bazı konulara özel bir ilgi duyar.
Kendine özgü şartlarda gerçekleşmiş bir seyahatin ürünü olan bu seyahatname, gerçekleşmiş olduğu dönem (Sovyet sisteminin bölgede hükümran oluşu üzerinden altı yıl gibi bir süre geçtikten sonra) ve taşıdığı özellikleri itibariyle daha önce Büyüyenay Yayınları arasında yayınlanmış olan, Bolşevik İhtilali’nden beş yıl önce İngiliz Ella R. Christie’nin yine bu coğrafyada (bu kez Çarlık dönemi Rusyası işgali altında iken) uzun süren ve hemen Türkistan’ın çok büyük bölümünü kapsayan seyahatinin ürünü olan Hîve’den Altın Semerkant’a isimli seyahatnamesini tamamlayıcı bir niteliğe sahiptir.
Bu seyahatnamelerin, görmemiş olsa da o topraklara muhabbeti eksik olmayanlarımızda hoş sedalar uyandıracağını ve o topraklara olan ilgileri güçlendireceğini umut ediyoruz.