İmla, yani yazım, "Bir dilin belli kurallara göre yazıya geçirilmesi" olarak tarif edilir. Dillerin seslerini yazıda karşılayan işaretler topluluğuna da alfabe denir.
İmla, dilin daha sağlıklı kullanılmasını sağlayan en önemli araçtır. Ülkemizde Türk dilinin daha çok gelişmesi ve bir millet dili olarak varlığını sürdürebilmesi için bizzat Atatürk'ün emriyle kurulan Türk Dil Kurumunun çalışmalarını takdirle karşılamak gerekiyor. Türkçenin imlasında her sesi kendi harfi ile yazmak kuralı getirilmiştir.
Harf sistemini kullanan yazılarda:
1. Sese (söyleyişe)
2. Kökene
3. Geleneğe bağlı imlâ düzeni kullanılır.
Alfabe sistemi uzun yıllar değişmemiş dillerde özellikle geleneğe bağlı imlâ düzeni görülür. Böyle dillerdeki imlâ düzeni, başlangıçta sese ve kökene bağlı olsa da zaman içinde söyleyişte meydana gelen değişmeler imlâya yansıtamadığı için imlâ, söyleyiş veya kökene bağlı olmaktan çıkar ve gelenek halini almış olur. Yeni alfabelerin uygulandığı dillerde söyleyişe bağlı bir imlâ düzeni benimsenebilir. Ancak diller sürekli bir değişim içinde olduğu, dolayısıyla söyleyiş de sürekli olarak değiştiği için bu tür imlâ düzenlerinde zamanla gelenekleşmeler başlar.
Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra 1928'de kabul edilen yeni Türk alfabesi de söyleyişi esas almış ve söyleyişe bağlı bir imlâ düzeni geliştirilmiştir. Bu yüzden yeni Türk alfabesi dünyada örnek gösterilecek alfabeler arasındadır. Fakat ortaya çıkan birtakım sebepler yüzünden imlâ meselesi bir türlü hal yoluna konulamamıştır.
Türkiye'de Dil Encümeni tarafından hazırlanan ve 1929'da yayımlanan İmlâ Lügati, bütün ihtiyaçlara cevap verebilecek durumda değildi.
1941'de basılan İmlâ Kılavuzu birçok sorunu çözmüş olmasına rağmen eksiklikleri vardı. 1965'te basılan Yeni İmlâ Kılavuzu getirdiği bazı değişikliklerle o zamana kadarki geleneği neredeyse altüst etmişti.
Sonraki yıllarda da imlâ kılavuzu basıldı ancak 1982'de bir anayasa kuruluşu haline getirilen ve buna göre yeniden düzenlenen Türk Dil Kurumu'nun 1985'te yayımladığı imlâ Kılavuzu değişikliklerle birlikte geldi.
Türk Dil Kurumu, büyük bir gayret sarf ederek hem yeni bir imlâ kılavuzu oluşturmak, hem de Türkçenin ses varlığını ortaya koymak adına ciddi bir çalışma temposuna girdi ve elinizdeki imlâ kılavuzunda gösterilen biçimde yeni kılavuzu oluşturdu.
Bu kılavuz, sadece öğretmenler ve Öğrenciler için önem taşımıyor; Türkçeyi doğru kullanmak isteyen herkesin elinin altında bulundurulması gerekiyor. Özellikle ilk ve ortaöğretim başta olmak üzere eğitim gören öğrencilerimize yönelik hazırlanan imlâ kılavuzumuz, Türkçeyi doğru yazmak isleyenler için bir başvuru hazinesi niteliği taşıyor.
İmla, yani yazım, "Bir dilin belli kurallara göre yazıya geçirilmesi" olarak tarif edilir. Dillerin seslerini yazıda karşılayan işaretler topluluğuna da alfabe denir.
İmla, dilin daha sağlıklı kullanılmasını sağlayan en önemli araçtır. Ülkemizde Türk dilinin daha çok gelişmesi ve bir millet dili olarak varlığını sürdürebilmesi için bizzat Atatürk'ün emriyle kurulan Türk Dil Kurumunun çalışmalarını takdirle karşılamak gerekiyor. Türkçenin imlasında her sesi kendi harfi ile yazmak kuralı getirilmiştir.
Harf sistemini kullanan yazılarda:
1. Sese (söyleyişe)
2. Kökene
3. Geleneğe bağlı imlâ düzeni kullanılır.
Alfabe sistemi uzun yıllar değişmemiş dillerde özellikle geleneğe bağlı imlâ düzeni görülür. Böyle dillerdeki imlâ düzeni, başlangıçta sese ve kökene bağlı olsa da zaman içinde söyleyişte meydana gelen değişmeler imlâya yansıtamadığı için imlâ, söyleyiş veya kökene bağlı olmaktan çıkar ve gelenek halini almış olur. Yeni alfabelerin uygulandığı dillerde söyleyişe bağlı bir imlâ düzeni benimsenebilir. Ancak diller sürekli bir değişim içinde olduğu, dolayısıyla söyleyiş de sürekli olarak değiştiği için bu tür imlâ düzenlerinde zamanla gelenekleşmeler başlar.
Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra 1928'de kabul edilen yeni Türk alfabesi de söyleyişi esas almış ve söyleyişe bağlı bir imlâ düzeni geliştirilmiştir. Bu yüzden yeni Türk alfabesi dünyada örnek gösterilecek alfabeler arasındadır. Fakat ortaya çıkan birtakım sebepler yüzünden imlâ meselesi bir türlü hal yoluna konulamamıştır.
Türkiye'de Dil Encümeni tarafından hazırlanan ve 1929'da yayımlanan İmlâ Lügati, bütün ihtiyaçlara cevap verebilecek durumda değildi.
1941'de basılan İmlâ Kılavuzu birçok sorunu çözmüş olmasına rağmen eksiklikleri vardı. 1965'te basılan Yeni İmlâ Kılavuzu getirdiği bazı değişikliklerle o zamana kadarki geleneği neredeyse altüst etmişti.
Sonraki yıllarda da imlâ kılavuzu basıldı ancak 1982'de bir anayasa kuruluşu haline getirilen ve buna göre yeniden düzenlenen Türk Dil Kurumu'nun 1985'te yayımladığı imlâ Kılavuzu değişikliklerle birlikte geldi.
Türk Dil Kurumu, büyük bir gayret sarf ederek hem yeni bir imlâ kılavuzu oluşturmak, hem de Türkçenin ses varlığını ortaya koymak adına ciddi bir çalışma temposuna girdi ve elinizdeki imlâ kılavuzunda gösterilen biçimde yeni kılavuzu oluşturdu.
Bu kılavuz, sadece öğretmenler ve Öğrenciler için önem taşımıyor; Türkçeyi doğru kullanmak isteyen herkesin elinin altında bulundurulması gerekiyor. Özellikle ilk ve ortaöğretim başta olmak üzere eğitim gören öğrencilerimize yönelik hazırlanan imlâ kılavuzumuz, Türkçeyi doğru yazmak isleyenler için bir başvuru hazinesi niteliği taşıyor.