Konuşma ve yazma yeteneği başta olmak üzere insan, sosyal bir varlıktır. Bu çerçevede sözlü ve yazılı ifade kabiliyeti, yani düzgün konuşma, yazma becerisi; insanın toplum içerisindeki davranışlarını etkiler, sosyal kredisinin artarak inanılır, güvenilir kimse olmasının imkan ve şartlarını hazırlar. Böylece, sözlü ya da yazılı ifadeler ve onlarla örtüşen davranışlar, giderek insanın seçkin ve saygın kişiliğini oluşturur.
Sosyal bir gerçek olarak insan davranışları, düşünce-dil-eylem periyodu, akışı içerisinde anlam, derinlik ve canlılık kazanır. Çünkü bütün çalışmalarımızda önce düşünür, sonra onu dile getirir, yani söyleyip yazarak anlatır; nihayet düşündüklerimizi ve söylediklerimizi harekete, eyleme geçiririz.
Bu akış içerisinde, sözlü ve yazılı anlatım olarak ifade edilen dil ile insan arasında sıkı bir ilişki, kopmaz bir bağ vardır. Öte yandan, düşünce ve davranışlarımızın inandırıcı olması, kabul görmesi; onların düzgün, anlaşılır şekilde ifade edilmesi, edilebilmesi gerçeği ile de yakından ilgilidir.
Etkileyici, düzgün, mükemmel, güzel konuşma ve yazma; ağzımıza, kalemimize geldiği gibi, hiç düşünmeden, gelişigüzel, sıradan söz söylemek ve yazmak demek değildir. Aksine düşünerek, tartarak, dengeli ve olgun tavırlarla bütünleşen bir çizgide konuşmak, yazmak; duygularımızı ve düşüncelerimizi, karşımızdakilere hitaben etkili bir biçimde dile getirmektir. Ünlü Fransız filozofu ve edebiyatçısı Alain ‘Düşünmek için durmak gerekir.’ der. Bu, söyleyeceğimiz sözlerin, yazacağımız yazıların temel hareket noktasını oluşturan düşüncenin; akıl yürütülerek, sakin dengeli bir biçimde olgunlaştırılması gereğinin ve gerçeğinin ifadesidir.
Konuşma ve yazma yeteneği başta olmak üzere insan, sosyal bir varlıktır. Bu çerçevede sözlü ve yazılı ifade kabiliyeti, yani düzgün konuşma, yazma becerisi; insanın toplum içerisindeki davranışlarını etkiler, sosyal kredisinin artarak inanılır, güvenilir kimse olmasının imkan ve şartlarını hazırlar. Böylece, sözlü ya da yazılı ifadeler ve onlarla örtüşen davranışlar, giderek insanın seçkin ve saygın kişiliğini oluşturur.
Sosyal bir gerçek olarak insan davranışları, düşünce-dil-eylem periyodu, akışı içerisinde anlam, derinlik ve canlılık kazanır. Çünkü bütün çalışmalarımızda önce düşünür, sonra onu dile getirir, yani söyleyip yazarak anlatır; nihayet düşündüklerimizi ve söylediklerimizi harekete, eyleme geçiririz.
Bu akış içerisinde, sözlü ve yazılı anlatım olarak ifade edilen dil ile insan arasında sıkı bir ilişki, kopmaz bir bağ vardır. Öte yandan, düşünce ve davranışlarımızın inandırıcı olması, kabul görmesi; onların düzgün, anlaşılır şekilde ifade edilmesi, edilebilmesi gerçeği ile de yakından ilgilidir.
Etkileyici, düzgün, mükemmel, güzel konuşma ve yazma; ağzımıza, kalemimize geldiği gibi, hiç düşünmeden, gelişigüzel, sıradan söz söylemek ve yazmak demek değildir. Aksine düşünerek, tartarak, dengeli ve olgun tavırlarla bütünleşen bir çizgide konuşmak, yazmak; duygularımızı ve düşüncelerimizi, karşımızdakilere hitaben etkili bir biçimde dile getirmektir. Ünlü Fransız filozofu ve edebiyatçısı Alain ‘Düşünmek için durmak gerekir.’ der. Bu, söyleyeceğimiz sözlerin, yazacağımız yazıların temel hareket noktasını oluşturan düşüncenin; akıl yürütülerek, sakin dengeli bir biçimde olgunlaştırılması gereğinin ve gerçeğinin ifadesidir.