Sanayinin gelişmesiyle birlikte nüfus çeken kentsel alanların yanı sıra, çalışan nüfusu kaybeden kırsal alanlar görülmektedir. Bu olgu, birçok toplumda genç neslin özellikle eğitim ve istihdam nedenleriyle kentlere göç etmesiyle, ortak bir sorun olarak algılanmaktadır. Bunun sonucunda, nüfusun azaldığı bölgelerde nüfusun yaşlanması hızlanmaktadır.
Öte yandan günümüz dünyasında yaşlanan birçok toplumda, ‘yerinde yaşlanma’ hedeflenmektedir. Bakıma muhtaç olsa da, kendi evinde mümkün olduğunca uzun süre yaşamak veya eğer kurumsal bakım alacaksa bile, alışkın olduğu bir yerde ve tanıdığı insanlarla iletişim kurarak yaşlanmak arz edilmektedir.
Bu kitapta, hangi toplum olursa olsun, nüfusun azaldığı kırsal bölgelerde veya kentsel alanlarda, ‘yerinde yaşlanmak’ için gösterilen çabalar ve mücadeleler paylaşılmaktadır. Araştırma sahalarında kullanılan diller, Türkçe, Fince, Korece ve Japonca'dır ve söz konusu diller, Ural-Altay dil ailesinden gelmektedir. Bu, aslında kitabın planlama aşamasında beklenmeyen bir tesadüftür.
Sonuç olarak, Doğu’dan Batı’ya farklı toplumlarda sürdürülen ‘yerinde yaşlanma’ modelleri paylaşılmış oldu ve bu modeller, ne kadar dağlık bölgelerdeki küçük toplumda veya ne kadar zor göç koşullarında bulunursa bulunsun, her yerde topluluk içinde yaşayan insanın ve insan hayatının olduğunu bize hatırlatmaktadır.
Sanayinin gelişmesiyle birlikte nüfus çeken kentsel alanların yanı sıra, çalışan nüfusu kaybeden kırsal alanlar görülmektedir. Bu olgu, birçok toplumda genç neslin özellikle eğitim ve istihdam nedenleriyle kentlere göç etmesiyle, ortak bir sorun olarak algılanmaktadır. Bunun sonucunda, nüfusun azaldığı bölgelerde nüfusun yaşlanması hızlanmaktadır.
Öte yandan günümüz dünyasında yaşlanan birçok toplumda, ‘yerinde yaşlanma’ hedeflenmektedir. Bakıma muhtaç olsa da, kendi evinde mümkün olduğunca uzun süre yaşamak veya eğer kurumsal bakım alacaksa bile, alışkın olduğu bir yerde ve tanıdığı insanlarla iletişim kurarak yaşlanmak arz edilmektedir.
Bu kitapta, hangi toplum olursa olsun, nüfusun azaldığı kırsal bölgelerde veya kentsel alanlarda, ‘yerinde yaşlanmak’ için gösterilen çabalar ve mücadeleler paylaşılmaktadır. Araştırma sahalarında kullanılan diller, Türkçe, Fince, Korece ve Japonca'dır ve söz konusu diller, Ural-Altay dil ailesinden gelmektedir. Bu, aslında kitabın planlama aşamasında beklenmeyen bir tesadüftür.
Sonuç olarak, Doğu’dan Batı’ya farklı toplumlarda sürdürülen ‘yerinde yaşlanma’ modelleri paylaşılmış oldu ve bu modeller, ne kadar dağlık bölgelerdeki küçük toplumda veya ne kadar zor göç koşullarında bulunursa bulunsun, her yerde topluluk içinde yaşayan insanın ve insan hayatının olduğunu bize hatırlatmaktadır.