Üzerine ayazın çöktüğü bir gecenin en derin vaktiydi. Perşembe gecesi. Saat 03.52. Gecenin sokaklara sindirdiği sükûneti kuşların sesi bozdu önce. Uykularından kâbus görmüş gibi uyandılar. Gökyüzünde bir panik içinde kaçışıyorlardı. Kedi ve köpeklerin garip bir bağırtısı vardı etrafta. Zincire bağlı bir köpek zincirini kırmaya çalıştı. Martıların çığlıkları duyuldu sonra. Yeryüzü ve gökyüzünü saran sessizlik bir anda yerini kargaşaya bırakmıştı. Sanki biri onları uyandırıp hiç kimsenin bilmediği bir şeyi haber vermiş gibiydi. Kanlı bir dolunay gecesinde, göğe yansıyan garip bir ışık belirdi birden. Ardından bir sallantı sardı yeri. Yavaştan başlayan bir sarsıntı aniden hızlanmış ve gittikçe şiddetleniyordu. Bir koca şehir beşikten farksızdı o an. İçine sakladığı milyonlarca canıyla sallanıyordu İstanbul!
Üzerine ayazın çöktüğü bir gecenin en derin vaktiydi. Perşembe gecesi. Saat 03.52. Gecenin sokaklara sindirdiği sükûneti kuşların sesi bozdu önce. Uykularından kâbus görmüş gibi uyandılar. Gökyüzünde bir panik içinde kaçışıyorlardı. Kedi ve köpeklerin garip bir bağırtısı vardı etrafta. Zincire bağlı bir köpek zincirini kırmaya çalıştı. Martıların çığlıkları duyuldu sonra. Yeryüzü ve gökyüzünü saran sessizlik bir anda yerini kargaşaya bırakmıştı. Sanki biri onları uyandırıp hiç kimsenin bilmediği bir şeyi haber vermiş gibiydi. Kanlı bir dolunay gecesinde, göğe yansıyan garip bir ışık belirdi birden. Ardından bir sallantı sardı yeri. Yavaştan başlayan bir sarsıntı aniden hızlanmış ve gittikçe şiddetleniyordu. Bir koca şehir beşikten farksızdı o an. İçine sakladığı milyonlarca canıyla sallanıyordu İstanbul!